Cumhuriyet Türkiyesi’nin Osmanlı İmparatorluğundan devir aldığı toplum mirası, ekonomik ve sosyal hayatın dışına itilmiş Türk kadınının, erkeğiyle eşit haklardan yoksun oluşuydu. Türk milletinin en kısa zamanda çağdaş yaşama şartlarına ve uygarlık düzeyine yükselmesini amaç edinen bir lider olarak Atatürk’ün yaptığı tüm inkılâplarda özellikle öncelik verdiği konu, millî eğitimdir; Çünkü o, millî eğitimi kalkınmanın temeli sayıyordu.
Atatürk, kadınlarını eğitmeyen bir toplumun yükselemeyeceğine inanmıştır. Bu sebepledir ki “Bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer yarısının göklere yükselmesinin imkânsız” olduğu gerçeğini her fırsatta hatırlatmayı görev bilmiştir.
Atatürk 1-28 Temmuz 1918’de Viyana-Karlsbat’ta tedavi edilmekte iken tuttuğu günlüklerde, eski ananelere bağlı kalarak yaşayanların zamanın şartlarına uymamakta olduğunu ve özellikle medenî hayatta çalışan bir erkeğin sosyal ve fikrî hayat için eşinin de aynı düzeyde olmasını isteyeceğini yazıyor ve sonuçta şöyle diyor:
“Kısacası kadın meselesinde cesur olalım, kuruntuyu bırakalım, açılsınlar, onların zihinlerini ciddî ilimler ve fenler ile süsleydim, şeref ve gurur sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.”1
Biz bu günlüklerden anlıyoruz ki kadınların eğitilmeleri gerektiğini Atatürk o tarihlerde düşünmüştür.
Sakarya Harbi’nden önce, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin kuruluşundan 15 ay sonra 16 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Maarif Kongresinde Atatürk, öğretmenlere hitap ederken, İmparatorluğun çöküşündeki nedenin eğitimsizlik olduğunu belirtmiş, kadın ve erkek öğretmenlerin işbirliği ile “Millî Maarifin kurulabileceğini savunmuştur. Bu, Büyük Önderin millî kurtuluş için verilen mücadeleler arasında eğitim davasına verdiği önemi göstermek bakımından derin bir anlam taşımaktadır. 2
1 Mart 1922 Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmasında, eğitim meselelerinin önemi üzerinde durduktan sonra, kadınlarımızın erkeklerle aynı öğretim derecelerinden geçerek yetiştirilmelerinden bahseden Atatürk, bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
“Bir taraftan bilgisizliği ortadan kaldırmaya bir taraftan da memleket evlâdını sosyal ve ekonomik hayatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için gerekli olan ilkel malûmatı pratik bir tarzda vermek, millî eğitim usulümüzün esasını teşkil etmelidir. Ortaöğretimde de eğitim ve öğretim usulünün pratik ve uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı tahsil derecesinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir.”3
27 Ekim 1922’de Mustafa Kemal’in büyük zaferini kutlamak üzere İstanbul’dan Bursa’ya kadın ve erkeklerin bulunduğu bir öğretmen grubu gelir. Atatürk, bu gruba hitaben yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
“Öğretmen hanımlar, öğretmen beyler! Bütün bu hakikatlerin milletçe iyi anlaşılması ve iyi hazmedilebilmesi için herşeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak lâzımdır. Bu sebeple maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, bilgisizliğin giderilmesidir. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz... Yerinde duran birşey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışırken, diğer taraftan toplumsal hayatta bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lâzımdır. Hanımlar, Beyler! Katiyen bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır.”4
Cinsiyet farkı gözetilmeden kadın ve erkek bütün vatandaşların eşit fırsatlardan yararlanmaları gereğinin hatta Öğretim Birliği Kanununun ilk işaretlerini de Atatürk bu konuşması ile vermiştir.5
Cumhuriyetin ilânından dokuz ay önce 23 Ocak 1923 tarihinde, Bursa Sultani Mektebinde şerefine verilen ziyafette yaptığı konuşmada Atatürk, ilim ve maarifin süngülerden toplardan daha tesirli olduğunu, vatanın ayrılmaz bir bütün olan kadın ve erkeğin çalışmasıyla ilerleyeceğini belirtmiş ve bu konudaki inancını şu sözlerle açıklamıştır:
“Beyler! Bu ilim ve irfan orduları şüphe yok ki milletin organlarından yalnız bir kısmıyla teşekkül ederse elbette eksiktir. Toplum, birbiri için gerekli iki unsurdan meydana gelmiştir. Bu iki unsur her bakımdan birbirinin yardımcısı, koruyucusu olmadıkça toplum eksiktir ve ondan teşekkül eden ve edecek olan kurtuluş orduları da yarımdır, zayıftır.
Hanımlar, Beyler! Söz konusu etmek istediğim iki unsurdan birisi (Hanımlara hitaben) sizsiniz ve birisi de (Beylere hitaben) sizsiniz... Bu iki parça her bakımdan birbiriyle eşit olmak mecburiyetindedir. Aklın, mantığın, tabiatın emrettiği şey de budur. Esas itibariyle iki mevcudiyet arasında söz konusu olan bu eşitlik; toplumun bütünü için de söz konusudur. Bu sebeple kadınlarımız; erkeklerimizle ilimde, fende faaliyette eşit olacaktır; yani aynı olgunluk derecesine ulaşacaklardır... Kadın ve erkeğin aynı suretle eğitim ve öğretim görmesi açıktır. Bu sebeple yeni Türkiye Devleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, bundan sonra takip edeceği maarif programlarında bilhassa bu noktayı çok büyük ehemmiyetle dikkate alacaktır. Kadınlarımız da tabiî ki erkekler gibi aynı tahsil derecelerinden geçecek, kendisi için ve kadınlığı için, toplumun kendisinden isteyeceği vazifeleri yapmaya güçleri yetecektir. Bu tarzdaki programlarla, kadınlarımızın ulaşabileceği mertebeyi ve o kadınların yetiştireceği fedakâr evlâtları düşündükçe memleketimizin ve toplumumuzun ne kadar bayındır, ne kadar gelişmiş ve mesud olacağını şimdiden görmekle kalbimde büyük bir mutluluk hissediyorum.”6
31 Ocak 1923’de Atatürk İzmir’de halkla yaptığı konuşmasında kadınların yeni Türk toplumundaki yeri üzerinde açık bir ifade ile durduktan sonra sözlerini şöyle sürdürmüştür:
“Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse o toplum yandan fazla kuvvetsizlik içinde kalır.
Bir millet ilerlemek ve medenileşmek isterse bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir. Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır. Bundan ötürü bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lâzımdır... Kadının en büyük vazifesi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu vazifenin ehemmiyeti lâyıkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir. Bu sebeple kadınlarımız da âlim ve teknik bilgi sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.
Düşmanlarımız bizi dinin tesiri altında kalmakla itham ediyor; duraklama ve çökmemizi buna bağlıyorlar. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allanın emrettiği şey erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır. Kadın ve erkek ilim ve bilgiyi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmak mecburiyetindedir.”7
1 Mart 1923’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışında yaptığı konuşmanın önemli bir bölümü Millî Eğitimle ilgilidir.
“Eğitim ve öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vasıtası, yahut medenî bir zevkten ziyade maddî hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanılması mümkün bir cihaz haline getirmektir. Millî Eğitim Bakanlığı bu esasa önem vermelidir.”8 Atatürk bu sözleriyle eğitim ve öğretimde uygulanacak yolu açıkça göstermiş, Millî Eğitim Ba-kanlığı’nın bu esaslar içinde öğretim programları düzenlemesini ısrarla istemiştir.
Atatürk, 21 Mart 1923’de iyi bir anne olmanın kadınların en önemli görevi olduğunu hatırlatırken, bunun da ancak bilgi ve kültürle başanlabileceğini açık bir üslûpla vurgulamıştır:
“Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz. Anaların, bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli özellikleri taşıyan evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pekçok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha çok bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdır”9
Yine aynı konuşmasında şartlar uygun olduğu taktirde, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden geri kalmayacağından emin olduğunu belirtmiştir. Türk kadınlarının Avrupalı kadınlardan da geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözlerle dile getirmiştir:
“... Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için biçimde ve kılıkta başarıdan çok, asıl zafer kazanılması gereken alan ışıkla bilgi ve kültürle gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak nur ve irfanla donanacaklarına asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.” 10
Yukarıdaki sözlerden de anlaşılacağı üzere Atatürk, kadınların erkeklerle eşit şekilde öğrenim görmesini ve her konuda birbirlerine destek ve yardımcı olmaları hususunu özellikle vurgulamaya çalışmıştır. Anlaşılıyor ki Atatürk, Cumhuriyetin ilânından önce bu işin fikrî bir hazırlığını yapmıştır. Bu fikrî hazırlık devresi tamamlandıktan sonra hemen yasalaştırma dönemine girmiştir.
1 Mart 1924’de, II. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk toplantı yılını açarken, eğitim ve öğretimde birlik ilkesinin, bir an bile kaybedilmeden uygulanmasının lüzumlu olduğunu açıklamıştır. Bundan bir gün sonra yani 3 Mart 1924’de Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’nun kabulü ile öğretimde ikiliğe son verilmiştir. Böylelikle Türk kız ve erkek çocuklarına birarada çağdaş eğitim imkânı sağlanmıştır. 1924 tarihli Anayasa ile de, İlköğretimin bütün Türkler için zorunlu olduğu hükme bağlanarak, kız çocuklarının da okutulması bir anayasa emri haline getirilmiştir.”
Atatürk 30 Ağustos 1925’de Kastamonu’da yaptığı konuşmada, Türk Eğitim sisteminde karma eğitimin kaçınılmaz olduğunu açık bir biçimde şöyle ortaya koymuştur:
“... Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdürki bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini müsamaha edelim de kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok yükselme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol alınmak gerekir. Böyle olursa inkılâp muvaffak olur. Memnuniyetle görmekteyiz ki bugünkü gidişimiz gerçek ihtiyaçlara yaklaşmaktadır. Herhalde daha cesur olmak lüzumu açıktır.”12
Böylelikle Türk eğitim tarihine karma eğitim sistemi ilk defa bir ilke olarak girmiştir. Nitekim 1926 yılında toplanan III. Heyet-i İlmiye’nin aldığı kararlar ışığında 1927-1928 öğretim yılında 71 okuldan 23 tanesi karma eğitime geçmiştir.13
Atatürk’ün gerçekleştirdiği en önemli eğitim reformu olarak bilinen yeni Türk harflerinin 1 Kasım 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilerek uygulamaya konulmasıyla, okumaya olanak bulamayan Türk kadını, eğitimde erkeklerin eriştiği düzeye kavuşmuştur. Atatürk bu hususun ne kadar önemli olduğunu “Hepimiz hususî ve umumî hayatımızda rastgeldiğimiz okuma yazma bilmeyen erkek kadın her vatandaşa öğretmek için can atmalıyız” diyerek belirtmiştir.14 Atatürk’ün gösterdiği bu çabalar sonucunda 1923 yılında % 9 olan okur yazarlık oranı, 1938 yılında % 21,6’ya yükselmiştir.15
Görülüyor ki Atatürk, Türk Milletinin kadını erkeği ile bir bütün olduğuna inanmış, Türk toplumunun yeniden şekillenmesinde Türk kadınının rolünü çok iyi kavramış olduğu için eğitimine ayrı bir önem vermiş ve bu konuda dünyanın pekçok ülkesine örnek olmuştur.
Aynur Gedil
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 13, Cilt V, Kasım 1988
1 A. Afetinan, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması, İstanbul, 1968, s. 106; A. Afetinan, “Türk Kadın Haklarının Tanınmasının Kültür Devrimindeki Önemi”, Atatürk Önderliğinde Kültür Devrimi, RCD Semineri, Ankara, 1972, s. 115
2 A. Afetinan, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması, s. 107; İhsan Doğramacı, “Atatürk ve Eğitim”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 1, Sayı: 3, s. 654
3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1,3. bs., Ankara, 1981, s. 230
4 a.g.e., c. 2, s. 44, 45
5 Hıfzırahman Raşit Öymen, “Cumhuriyet Eğitimine Geçişte Atatürk’ün Etkisi”, Atatürk Konferansları, 1973-1974,5. 190
6 T.T.K. Arşivi No. 1091
7 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 85, 86
8 a.g.e., c. 1, s. 298
9 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 152
10 a.g.e., s. 152, 153
11 Ahmet Mumcu v.d., Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi II, Atatürkçülük (Atatürkçü Düşünce Sistemi’nin Temelleri), 1986, s. 160-162; Şerafettin Turan, “Tevhid-i Tedrisat” Atatürk Önderliğinde Kültür Devrimi, RCD Semineri, s. 83, 84
12 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 216, 217
13 Galip Karagözoğlu, “Atatürk İnkılâbının Yerleşmesinde ve Gerçekleşmesinde Eğitimin Rolü ve Gereği”, Atatürkçülük, 2. kitap, s. 13
14 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 360
13 Galip Karagözoğlu, “Atatürk’ün Eğitim Savaşı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. 2, sayı: 4, s. 213
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri