Atatürk ve Yabancı Sermaye - Yaşam Oyunu - Ezber Bozan Sıradışı Hareketler: "ÖZET
1920 – 1930 yılları arasında Türkiye’de 201 anonim şirket kurulmuştu. Bunların 66 sında yabancı sermayesi vardı. Ancak 1930 yılına gelindiğinde ülke sanayii hala son derece cılız ve sınırlı idi. Sanayi işletmelerinin sadece % 4 ünde elektrik ile işleyen motor vardı. Özel şirketlerin, ister yabancı sermayeli olsun ister tamamen yerli sermayeli, gerçek anlam ve ölçekte bir sanayileşme sürecini başlatacak, sermaye birikimi yetersiz kalıyordu. İşte bu aşamada Türkiye yabancı (dış) kredi alarak devlet eliyle sanayileşme sürecini başlattı.
ATATÜRK’ün, O’nu diğer devlet adamlarından çok belirgin bir şekilde ayıran ve yücelten iki özelliği vardır:
• Gerçekçiliği
• Türk Milleti’nin gönencini yükseltmek konusunda sınırsız inancı ve azmi
ATATÜRK’ün 22 Ocak 1923 günü, Lozan’da görüşmelerin kesintiye uğramasına ramak kala, Bursa’da yaptığı bir konuşmada yabancı sermaye hakkında söyledikleri gerçekçiliğinin önemli bir örneğini teşkil eder:
“Maatteessüf memleketimiz baştan nihayete kadar harabezardır, yoldan mahrumdur, şehirler haraptır.
“Köyler perişandır. Sanayimiz geridir. Limanlarımız yoktur. Madenlerimizi işletemiyoruz.
“Bu memleket insanlarının medeniyet yolunda ne kadar geri kaldıklarını, maişet seviyelerinin ne kadar acınacak halde olduğunu düşünürsek, bütün bu noksanları telafi için neler yapmağa mecbur olduğumuzu suhuletle (kolaylıkla) takdir edebiliriz.
“Bu vasi memleketi bir mamureye çevirmek lazımdır.
“Bu halk zengin olmaya mecburdur. Memleket mamur olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hala yaşamak imkanından bahsederlerse, inanmayınız.
“Maddeten düşünelim:
“Bütün bu şeyleri yapmak kolay değildir.
“Memleketimizi medeniyet-i hazıranın icap ettirdiği dereceye bir an evvel isal için yalnız milletin sermayesi, milletin ilmi ve fenni teşebbüsleri kafi gelmez.
“Haricin sermayesine, ihtisasına da ihtiyacımız vardır. Bu noktada dar bir milliyetperverlikten çıkıyoruz. Biraz daha geniş milliyetperver oluyoruz:
“Ecnebi sermayesinden istifade edeceğiz.
“Az zaman içinde memleketimizin mühim merkezlerini şimendiferle birbirine raptetmek lazımdır.
“Memlekette metfun olan maden hazinelerini işletmek lâzımdır.
“İktisadi faaliyetin, servet haline inkılâp etmesi için en lüzumlu şeyler yollardır, seri vesait-i nakliyedir, şimendiferlerdir.”1
Bu konuşmadan bir ay sonra Lozan görüşmeleri kesintiye uğramış ve Türkiye heyeti yurda dönmüş iken İzmir’de düzenlediği Türkiye İktisat Kongresi’nde Yabancı Sermaye konusuna tekrar değinen ATATÜRK şunları söylemiştir:
“İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi’dir.
“Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var.
“Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say’imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin.
“Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız.”
CHESTER PROJESİ
Türkiye İktisat Kongresi’nden 51 gün sonra ve Lozan’da görüşmelerin 23 Nisan 1923 tarihinde yeniden başlamasından iki hafta önce TBMM Hükümeti, bir Amerikalı grup ile Chester Projesi olarak bilinen imtiyaz sözleşmesi imzaladı.
Bu proje; Samsun-Trabzon-Mersin ve İskenderun limanlarını Süleymaniye, Kerkük ve Musul’a bağlayan 4 400 km demiryolu yapım ve işletmeciliğini, demiryolu güzergahına paralel 40 km’lik bir şerit içinde maden ve petrol aranmasını, bulunduğu takdirde 99 yıllığına işletilmesini kapsayan, 400 milyon Dolarlık bir yatırımı öngörüyordu. TBMM Hükümeti bu antlaşmayı ATATÜRK’ün de onayını alarak imzalamıştı.
TBMM Hükümeti Chester Antlaşması ile kısa bir süre sonra Lozan’da yeniden başlayacak görüşmelere yönelik olarak Amerikan desteğini sağlamayı da düşünmüştü.
Ancak 1925 yılında Cemiyet-i Akvam Musul eyaletini Bağdat’taki İngiliz manda rejimine bağladıktan sonra Chester Projesi iptal edilmişti.
1923 yılında Türkiye’de tamamen yabancı sermayeli bankalar ve anonim şirketler vardı. Cumhuriyetin ilanından sonra dahi Türkiye’de yabancı bankalar şubeler açtılar ve yabancı ortaklı Türk anonim şirketleri kuruldu:
1929 Dünya Ekonomik Krizi Türkiye’de aynı yıl Türk parasının değerinin düşmesi ve rekor düzeyde dış ticaret açığı ile eşanlı olarak yaşandı. Türkiye’nin acil önlemler alması ve gecikmeden en az 15 milyon Lira sermayeli Devlet Bankası’nı kurması gerekiyordu.
Bu koşullar altında ATATÜRK Türkiyesi 1930 yılında kibrit tekelini bir Amerikan şirketine devrederek 10 milyon Dolar kredi almakta herhangi bir sakınca görmedi ve sağladığı para ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı kurdu. Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu çıkarttı ve Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin başlattığı “Tasarruf ve Yerli Malı Haftası” seferberliği ile hem dış ticaret açığını kapattı hem de Türk parasını dünyanın en güçlü paralarından bir konumuna getirdi. Bütün bunlar 3-4 yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlandı.
1920 - 1930 yılları arasında Türkiye’de 201 anonim şirket kurulmuştu. Bunların 66’sında yabancı sermayesi vardı. Ancak 1930 yılına gelindiğinde ülke sanayi hala son derece cılız ve sınırlı idi. Sanayi işletmelerinin sadece % 4’ünde elektrik ile işleyen motor vardı. Özel şirketlerin, ister yabancı sermayeli olsun ister tamamen yerli sermayeli, gerçek anlam ve ölçekte bir sanayileşme sürecini başlatacak, sermaye birikimi yetersiz kalıyordu
İşte bu aşamada Türkiye yabancı (dış) kredi alarak devlet eliyle sanayileşme sürecini başlattı:
1934 – Sovyet Kredisi: 8 milyon Dolar (14 milyon TL)
1937 – İngiliz (Karabük Tesisleri) Kredisi: 2 745 000 Sterlin (17 milyon TL)
Bu iki kredi ile Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nındaki yatırımların ve Karabük Demir Çelik tesislerinin dış ödemeleri karşılandı.
1938 yılında ilan edilen 4 Senelik 3 Numaralı Plan kapsamındaki yatırımlar için de iki yeni kredi antlaşması imzalandı. İngiliz kredisi TBMM tarafından onaylandı. Alman kredisinin ön antlaşması 6 Ekim 1938 tarihinde Ankara’da imzalandı:
1938 – İngiliz Kredisi: 16 milyon Sterlin (100 milyon TL) Bu kredi ile İngiltere’den 6 milyon Sterlinlik silah 10 milyon Sterlinlik fabrika donanımı alınacaktı.
1938 – Alman Kredisi: 150 milyon Reichsmark (75 milyon TL)
1938 yılında imzalanan dış kredi antlaşmalarının toplam parasal değeri aynı yıl için devlet bütçesinin % 58’ine eşitti.
Türkiye 1938 yılı dışında hiçbir dönemde bir takvim yılı içinde devlet bütçesinin % 58’i kadar dış kredi almamış, alamamıştır. Bu da ATATÜRK Türkiyesi’nin güvenirliliğinin ölçüsüdür.
Chester Projesi ile başlayan, Kibrit Tekeli’nin devri sürdürülen ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı kapsamında gerçekleştirilen fabrikaların kurulmasına olanak sağlayan yabancı sermaye ve dış kredi konularında ATATÜRK Türkiyesi’nin herhangi bir çekingenliği yoktu. Çünkü hedef belli idi ve ATATÜRK bu hedefi Onuncu Yıl nutkunda çok açık bir şekilde ortaya koymuştu:
“Yurttaşlarım!
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık.
“Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.
“Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
“Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız.
“Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
29 Ekim 1933 tarihine kadar ekonomide yapılan “çok büyük işler”:
Türkiye İş Bankası - 1924
Aşar Vergisinin kaldırılması - 1925
Sanayi ve Maadin Bankası – 1925
Reji İdaresinin tasfiyesi - 1925
Emlak ve Eytam Bankası – 1926
Kabotaj Kanununun kabulü - 1926
Kayseri Uçak Fabrikası - 1926
Alpullu ve Uşak Şeker Fabrikaları – 1926
İstatistik Umum Müdürlüğü – 1926
Nüfus, Sanayi, Tarım Sayımı - 1927
Devlet Demiryolları ve Limanları İdaresi - 1927
Sanayi Teşvik Kanunu – 1927
Osmanlı Borçlarının Tasfiyesi Antlaşmasının Kabulü - 1928
Lozan’da dayatılan 1916 gümrük tarifelerinin düzeltilmesi – 1929
Dünya Ekonomik Buhranı (1929 – 1931) karşısında alınan önlemler:
Yeni gümrük tarifeleri – 11 Ekim 1929 – 1499 sayılı Kanun
Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti – Aralık 1929
(Bir yılda ülke genelinde 300 şubesi kuruluyor)
Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu - 1930
Kibrit Tekeli Antlaşması – 10 milyon Dolar borçlanma - 1930
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası – 1930
Tasarruf ve Yerli Malı Haftası geleneği başlıyor – 1930
Gazi Mustafa Kemal’in Yurtiçi Gezisi – 1930-1931
İktisadi Vaziyetimize dair Rapor (İktisat Vekaleti) – Mart 1931
Hükümet (İktisat) Programı – Nisan 1931
Gümrük ve İnhisarlar Vekaleti – 1931
Ölçüler Kanununun kabulü – 1931 (Uygulama 1.1.1934)
İnhisarlar İdaresi Umum Müdürlüğü – 1932
Gümrükler Umum Müdürlüğü - 1932
Sanayi Planı Hazırlıkları: 1932 – 1933
PTT Genel Müdürlüğü – 1933
Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi - 1933
Sümerbank – 1933
Yabancı İmtiyazlı Şirketlerin Millileştirilmeleri
Yeni Demiryolu Yapımı: 1 922 km + Satın alınan hatlar: 2 019 km
29 Ekim 1933 ile 29 Ekim 1938 arasındaki beş yılda yukarıdakilere ek olarak yapılan işler ve kurulan fabrikalar, bankalar ve araştırma geliştirme kuruluşları hep aynı hedefe yönelikti: ülkenin gönencini en üst düzeye çıkarmak.
Eskişehir Şeker Fabrikası
Kayseri Dokuma Fabrikası
Ereğli Dokuma Fabrikası
Isparta Gülyağı Fabrikası
Keçiborlu Kükürt Fabrikası
Paşabahçe Şişe-Cam Fabrikası
Zonguldak Antrasit (Sömi Kok) Fabrikası
Turhal Şeker Fabrikası
Nazilli Basma Fabrikası
İzmit I. Kağıt ve Karton Fabrikası
Gemlik Suni İpek Fabrikası
Bursa Merinos Fabrikası
Karabük Demir Çelik Tesisleri
Malatya Dokuma Fabrikası
Bankalar ve diğer Kuruluşlar:
Etibank
Denizbank
Halk Bankası ve Halk Sandıkları
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu
Toprak Mahsulleri Ofisi
Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü
30 Ekim 1938 günü Tarım Bakanlığı adına devlet radyosundan yapılan bir açıklamada
Agrikültürel Kalkınma Bankası’nın kurulması için tüm çalışmaların tamamlandığı belirtilmişti. Bankanın kısa adı “AKBANK” olarak belirlenmişti.2
ATATÜRK, büyük çiftlikleri olan ve bunların içinde bir bira, pastörize süt ve tereyağı fabrikası da bulunan, tarıma çok büyük önem veren bir liderdi. Hazineye bağışladığı çiftliklerini 1938 yılında kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu çatısı altında toplamıştı.
ATATÜRK, nasıl ki, yatırıma yönelik yabancı sermaye ve dış krediden korkmuyordu, bilim alanlında da yabancılar işbirliği yapmaktan çekinmiyordu.
22 Ocak 1923 günü Bursa’da söylediklerini hatırlayalım:
“Memleketimizi medeniyet-i hazıranın icap ettirdiği dereceye bir an evvel isal için yalnız milletin sermayesi, milletin ilmi ve fenni teşebbüsleri kafi gelmez. Haricin sermayesine, ihtisasına da ihtiyacımız vardır.”
ATATÜRK’ÜN Onuncu Yıl Nutku’ndan bir gün sonra Ankara’da açılan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün rektörü, Ord. Prof. Dr. Falke ve 17 profesörünün tümü Almandı. Alman uzman bilim adamları ile bir tarım üniversitesi olarak kurulmuştu: Yüksek Ziraat Enstitüsü. Kütüp-hanesinde 40 bin cilt bilimsel kitap vardı. Yerli ve çoğunluğu yabancı 200 mesleki dergiye abone olmuştu Yüksek Ziraat Enstitüsü.
Yukarıda açıklanan sanayi kuruluşlarının tamamında yabancı sermayesi olmasa dahi yabancı sanayi kuruluşların teknik bilgilerinden, makine ve diğer teçhizatından yararlanılmıştı.
En büyük sanayi kuruluşumuz Karabük Demir Çelik tesislerinde lisansör firma Brassert idi, 2 745 000 Sterlinlik İngiliz kredisi de bu şirket aracılığı sağlanmıştı.
Bir yanda Türkiye İş Bankası ve peş peşe gelen diğer milli bankalarımız kurulurken öte yanda yabancı bankaların Türkiye’de yeni şube açmalarına izin verilmişti.
1938 yılında,1923 yılına kıyasla etkileri ve mevduatları oransal olarak azalmış olsa dahi, dokuz yabancı banka çalışmalarını sürdürüyordu:
Burada Tablo Vardır.
28 Haziran 1938 günü Meclis’te önemli bir konuşma yapan Başbakan Celal Bayar, ATATÜRK Türkiyesi’nin yabancı sermaye anlayışını şöyle özetlemiştir:
“Hükümet namına, üzerinde durulması caiz olan hususlardan birisi de, ecnebi sermayesi hakkındaki telakkilerimizdir.
“Ecnebi sermayesini, hükümetimiz nasıl telakki ediyor?
“Bunu bilmek için merakla beklenildiğini işitiyorum.
“Cumhuriyet hükümeti ecnebilerden imtiyazlı müesseseleri satın almaktadır. Bilhassa Nafia Vekaletiniz, ciddi esaslar dahilinde, bu müesseseleri millileştirmektedir.
“Biz, her zaman tekrar edildiği veçhile, ecnebi sermayesinin düşmanı değiliz ve hatta ‘düşmanı değilim’ dediğim zaman da, lüzumsuz bir izahatta bulunmuş olduğuma zahip oluyorum.
“Bizim ancak istemediğimiz sermaye ‘vagabond’ yani serseri denilen sermaye, politik sermaye, aynı zamanda spekülatif sermayedir; ciddi bir iş görmeyerek alacağı komisyonla veyahut ufak bir farkla çekilip gitmek isteyenlerin temsil ettikleri sermayedir.3
“Fakat memleketimize normal şerait dahilinde gelmiş sermayeye ve normal şerait dahilinde teessüs etmiş müesseselere karşı bizim yalnız mihmannuvalığımız (konukseverliğimiz) değil hatta yardımlarımız da olur.
“Mübayaa ettiğimiz müesseselere gelince, bunlar, mukavelelerine riayet etmeyen ve aynı zamanda imtiyaz müddetleri kısalmış olan müesseselerdir. Bunlar mukaveleleri hükümlerine göre çalışmak imkanından mahrum oldukları içindir ki satmayı kendileri tercih etmektedirler. Eğer bu kabil taahhüdünü ifa etmeyen ve ifa etmek şeraitinden mahrum olan müesseselerin satın alınışı nazarı itibare alınaraktan bizim ecnebi sermayesi hakkındaki telakkimizin tayini buna tabi tutuluyorsa arzedeyim ki çok yanlıştır.
“Biz sermaye buluyoruz ve bulmak için müşkülata uğramıyoruz.”
Görüldüğü gibi Başbakan Bayar ile ATATÜRK’ün yabancı sermaye hakkındaki görüşleri tıpatıp aynıdır. Çok belirgindir: Ülkenin kendi olanakları, kendi teknik bilgisi ve teknolojik birikimi ile eksiklerimizi tamamlamak, sanayileşmeyi başlatmak ve sürdürmek ve bilimsel kuruluşlarımızı genişletmek mümkün değildir. Bu nedenle kanunlarımıza sadık yabancı sermayesinden yararlanacak, gerektiğinde dış kredi de alınacaktır. Ancak bugünkü Sıcak Para gibi spekülatif yabancı sermayeye karşıdır ATATÜRK’ün 1938 Türkiyesi ve Celal Bayar’ın Hükümeti. Bu hükümetin üyesi olan Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya 1934 – 1938 döneminde “mukavelelerine riayet etmeyen ve aynı zamanda imtiyaz müddetleri kısalmış olan” imtiyazlı yabancı şirketleri millileştirmiştir.
- Google Araç Çubuğu kullanılarak gönderildi"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri