Milli Mücadele Başlangıcında Basın ve Mustafa Kemal Paşa’nın Basınla İlişkileri
Basının toplum hayatında, toplumun  bilinçlenmesinde büyük önemi olduğu açıktır. Bu gerçeği çok iyi bilen  Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele’nin başından itibaren basma büyük  önem vermiş, Kurtuluş Savaşı boyunca millî bir basın oluşmasına gayret  göstermiştir. Ulusal Savaşın kazanılmasında Türk basınının oynadığı  büyük rol hepimizin malûmudur. Bu yazımızda özellikle Millî Mücadele  başlangıcında İstanbul ve Anadolu 
basınının durumunu ve Millî Mücadele  lideri olarak Mustafa Kemal Paşa’nın basınla ilişkilerini konu alacağız.Ulusal Bağımsızlık Savaşı boyunca Türk  Basınının tümünü bağımsız ve ulusal bir basın olarak görmek ve kabul  etmek olanaksızdır. Bu yıllarda sansür, Türk basınına büyük zarar  vermiştir. İşgal kuvvetlerinin yönetimi altında olan bir basının  bağımsız hareket edememesini olağan karşılamak gerekir. Yunanlılar, 15  Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettikten sonra, basma sansür koymayı da  unutmamışlardır. İşgalden beş gün sonra, 20 Mayıs 1919 tarihli Ahenk  gazetesinde başyazı yeri boş çıkmıştı. Böyle boşluklara gazetelerin  yalnızca ilk sayfalarında değil, diğer sayfalarında da sık sık  rastlanması, artık olağan bir durum gibi görünmekteydi. İzmir işgal  Kuvvetleri Komutanı, İzmir gazetelerini kendi ülkesinin gazetesi gibi  kullanmış; yasaklamaların, sınırlamaların İzmir basınında yer alması  için zor ve baskı kullanmıştı. İzmir İşgal Kuvvetleri Komutanının 25  Mayıs 1919 günü İzmir gazetelerinde yayınlanan emriyle toplantı ve  yolculuk serbestlikleri sınırlanmıştı. Buna göre Türkler, izinsiz  toplanma, konferans, nutuk verme, yolculuk yapma haklarından yoksun  bırakılmışlardı. ] Kişilerin hür olmadığı bir ülkede, basının hür ve  ulusal olabilmesi doğal olarak olanaksızdır. Ancak, işgalin uyandırdığı  şaşkınlık ve moral kırıklığı kısa zamanda yok olmuş; Batı Anadolu’da  Kuva-yı Milliye teşkilâtı gelişmiş; halk, kurtuluşunun İstanbul’dan  değil, Anadolu’dan olacağını anlamış ve her yerde teşkilâtlanmalar  başlamıştır. Ancak İzmir basını, Kuva-yı Milliye hakkındaki bilgileri ne  yazık ki sansür dolayısıyla tam olarak verememekte idi.Kuva-yı Milliye  hareketinin doğuşu ve gelişimi hakkındaki haberler, 1919 Haziran’ından  başlayarak İzmir gazetelerinde çıkmaya başladı. Ancak öğrenilen  bilgiler, sansür nedeniyle Türk gazetelerinde ya hiç yazılmıyor ya da  Rumca gazetelerde yayınlandığı ölçüde ve sanki bir haydutluk olayı gibi  gösterilerek yazılabiliyordu. 18 Haziran 1919 tarihli Ahenk gazetesi,  Denizli’deki Kozmos gazetesinden naklen Denizli’deki Kuva-yı  Milliyecilerin yaptığı hareketi zorbalık olarak göstererek yayınlamak  zorunda kalmış; 19 Haziran 1919’da ise, gene Ahenk gazetesinde, Yunan  Askerî Bildirisi yayınlanmış ve bunda Bergama’daki Kuva-yı Milliyeciler  haydut, 25 Haziran tarihli Ahenk’te ise çete olarak gösterilmişlerdir. 2  Görülüyor ki bütün iyi niyetine, çabalarına karşın izmir basım bağımsız  değildir. Bu yüzden de Ulusal Bağımsızlık Savaşı konusunda beklenen  etkiyi yapamamıştır.
İstanbul ve Anadolu Basını
İstanbul basını ise, İstanbul’un işgalinden  önce Padişah’ın, 20 Mart 1920’de, İstanbulun işgalinden sonra hem  Padişah’ın hem de işgal kuvvetlerinin baskısı ve sansürü altında  bulunduğu için bağımsız değildi. Bu yüzden İstanbul gazetelerinin pek  çok sayfası boş olarak yayınlanmıştır. Örneğin, Tasvir-i Efkâr’m 23  Mayıs 1919 tarihli, 2732 Nolu sayısı hemen hemen bomboş bir şekilde  yayınlanmıştır. 16 Mayıs 1919 tarihli, 2727 sayılı; 17 Mayıs 1919  tarihli, 2729 sayılı; 25 Mayıs 1919 tarihli, 2735 sayılı nüshaları da  hemen hemen bu şekilde yayınlanmıştır. Payitaht gazetesi için de aynı  örnekleri verebiliriz. Payitaht gazetesi ve diğer İstanbul gazeteleri  1921’e kadar ne Kuva-yı Milliye’den ne de Ulusal Bağımsızlık Savaşından  ve Mustafa Kemal Paşa’dan söz etmişlerdir. Bu tarihten itibaren söz  etmeye başlamaları ise, I. ve II. İnönü Zaferleri, Doğu’da Ermeni  Hareketinin başarılı oluşu ve Fransa ile Ankara Barışı’nm yapılması  gibi, artık başarının elde edileceği inancının gelişmesi ile ve  Padişah’ın bunda yarar bulması ile ilgili olsa gerektir.
Payitaht gazetesi, haberlerini Rum ve  Avrupa ajanslarından alır; İstanbul’daki kabine hakkında bilgiler  verirken, kabine üyelerinin sözlerini de yayınlardı.Payitaht, Anadolu  basınından çok az alıntı yapmış, ağırlığı İstanbul yaşantısına  ayırmıştır. Her ne kadar arada sırada, ikinci ve üçüncü sayfasında  “Memleketten Mektuplar” diye bir bölüm bulundurmuş ve burada Çankırı,  Samsun gibi yerlerden haberler vermişse de bu haberler Ulusal Kurtuluş  Savaşını konu alan haberler değildi. Üstelik Payitaht, okurlarına  Ankara’yı harabe olarak tanıtıyordu. Bütün bunlarda, gazetenin  İstanbul’da çıkmasının ve Padişah yanlısı olmasının ve işgal  kuvvetlerinin sansürünün büyük etkisi olsa gerektir. Çünkü, işgale kadar  (İstanbul’un işgali) İstanbul basınının bir kısmı, İzmir’in işgalinin  protesto edilmesini belirten mitingleri ve konuşmaları konu etmişlerdir.  Payitaht gazetesinin pek çok sayfası sansür yüzünden boş sütunlar  halinde yayınlanmıştır. 3 Esasen, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgalinden  bir süre sonra, 5 Ağustos 1920’de Vahdettin, bir kararname ile sansürü  şiddetlendirmiştir.4 Sansür konusuna yeniden değineceğiz. Ancak, daha  önce Türk Basınının nasıl örgütlendiğini görelim. Türkiye’de yayınlanan  ilk gazeteler Türkçe değildi. İlk Türkçe gazete olan “Takvim-i Vakayi”  Padişah’ın ön ayak olması ile Devlet tarafından Devletin yayın organı  olarak 1831’de çıkarılmıştı. Bu gazete iç ve dış olayları halka duyurmak  görevini de yürütüyordu. Bu arada yabancı gazeteler de yayınlanıyordu.  Türkler tarafından çıkarılan ilk Türkçe gazete “Tercüman-ı Ahval”  1860’da yayınlanmıştı. 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilânı ile ilgili  haberlerin çıktığı gün gazeteciler, Sirkeci Garı’nın karşısında bir  binada toplandılar ve 42 maddelik bir tüzük ile “Matbuat-ı Osmaniye  Cemiyeti” adlı bir derneğin kuruluşunu hazırladılar. Ama, Gazeteciler  Kongresi toplanamadı. Bu yüzden 1917’de Almanya’dan yapılan bir çağrıya  gidilemedi. Bu tip çağrılara karşılık vermek amacıyla 1917’de Osmanlı  Matbuat Cemiyeti kuruldu.5 Ancak, bu cemiyet daha çok konusunu ettiğimiz  İstanbul basınının sorunları ile ilgileniyordu. Gazetecilerin ve  memleket aydınlarının toplandığı merkez durumundaki İstanbul, hemen  hemen bütün sınıfları ile Ankara’ya ısınmamıştı. 6
Şu gerçeği de hemen belirtmekte yarar  vardır. Aslında İstanbul basınının önemli bir kısmı Ulusal Bağımsızlık  Savaşının yanındadır. Ancak, sansür nedeniyle İstanbul gazeteleri 1919  ve 1921 yılları arasında, Mustafa Kemal Paşa, Kuva-yı Milliye, Millî  Mücadele ve Türkiye Büyük Millet Meclisi konularında yazılar  koyamamışlardır. Mustafa Kemal’in asî olduğu yolunda fetvayı  yayınlarken, karşıt fetvayı yayınlayamamaları sansür yüzündendir.  Gazetelerin pek çok sayfası sansür nedeniyle boş çıkmıştır. İstanbul  basınının, sansüre uğrayan yazıların yerine başkalarını koymayıp boş  sütunlarla yayın yapması çok anlamlıdır. Ulusal Bağımsızlık Savaşı  konusunda, sansür tehlikesinden uzak her türlü bilgiyi veren ve Savaş’a  katkıda bulunan Anadolu basını ile sayfalarını boş çıkartan İstanbul  basını duygu bakımından birleşmişti. İstanbul basını ancak 1921 yılında  Ulusal Bağımsızlık Savaşı konusunda bilgiler verme olanağını elde  etmiştir. 1920 Haziran’ındaki Doğu Zaferi; 1921 Ocak’ında I. İnönü,  Mart’ında II. İnönü, 1921 Eylül’ünde Sakarya Zaferleri sonunda, Padişah  ve İstanbul Hükümeti, artık ulusal kuvvetlerin başarıya ulaşacaklarına  inanmışlardı. Bu tarihlerden sonra İstanbul basınının cepheler, millî  kuvvetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal konusunda bilgi  vermesine göz yumuldu. Bunda İstanbul Hükümetinin, Türkiye Büyük Millet  Meclisi ile anlaşabilme düşüncesi ile ileriye dönük kendi çıkarlarını  garantiye alma kaygıları ön plânda gelse gerektir. Basının ise azalan  sansür baskısı nedeni ile az da olsa bağımsızlığını elde ettiği ve  Ulusal Bağımsızlık Savaşı konusunda kısmen de olsa yayın yapma olanağını  bulduğu hatırlanmalıdır. Esasen, İstanbul basınının önemli bir  bölümünün Ulusal Bağımsızlık Savaşından önce ve Savaşın devamı boyunca  sansürün kaldırılması için savaş verdiğini de bilmekteyiz. İstanbul’da  çıkan Minber, baştan beri sansür aleyhinde yazılar yazmaktaydı. Bu  gazetenin yayın hayatına atılacağı tarihlerde, 30 Ekim 1918’de Mondros  Antlaşması imzalanmıştı. 2 Kasım 1918 tarihli sayısındaki “Hürriyet ve  Matbuat” başlıklı yazısında, vatanın yüksek çıkarlarına dokunmamak  kaydıyla basın hürriyetinin, hem meşrutiyet hem de medeniyetin bölünmez  parçası olduğunu; basının hükümet baskısı altına sokulamayacağı; kalem  ve fikir sahasında ilerlemeye gerek olduğu; ancak, vatanın yüksek  çıkarlarına da dokunmamak gerektiği açıklanmaktadır. 7 7 Kasım 1918  tarihli sayısında ise, Osmanlılarda kamuoyunun olmadığı yolunda aydın ve  aydın olmayanlarda bir düşünüş olduğu, oysa insanın olduğu yerde  kamuoyunun da zorunlu olarak olacağı, örneklerle anlatılmaktadır. 8 16  Aralık 1918 tarihli sayısında, “Sansür” başlığı altında, sansüre  taraftar olan tek gazetenin “Tasvir-i Efkâr” olduğunu, bunun ise iyi  karşılanmadığını belirtir. Ancak, “Sansür” başlıklı bu yazının da büyük  bir bölümünün sansüre uğradığı ve boş olarak yayınlandığı görülmektedir.  9 Minber’in 20 Aralık 1918 tarihli sayısında da sansür konu edilir.  Yazıda basının, genel konulan tartışmaya açık bir meydan olduğu  söylenmekte ve bundan yararlanmak için “Hükümet sansürü, hele bugünkü  şekl-i acaibde devam eden sansürü katiyen kaldırmalıdır. Menâfı-i  memlekete muhalif yazı yazan kalemleri mahkemeye tevdî etmekte tereddüt  etmemek üzere sansürü kaldırmakta bir mahzur tasavvur etmiyoruz. Bu  cihetle Matbuat Cemiyetinin sansür hakkında Meclis-i Ayana vaki olan  müracaatını, memleketimizin menfaati namına pek hayırlı bir teşebbüs  olarak telâkki ediyoruz” denilmekte ve Matbuat Cemiyetinin bu  başvurusundan dolayı duyulan memnunluk dile getirilmektedir.ı0 Görülüyor  ki İstanbul basını sansürün aleyhindedir ve kalkması için girişimlerde  bulunmaktadır. Basının, sansürün kaldırılması hakkındaki çalışmaları,  sayfalarını boş yayınlaması ve Ulusal Bağımsızlık Savaşının başarıya  ulaşma olasılığının artması üzerine durum değişmiştir. Mustafa Kemal’in  fotoğrafları, 1921 Eylül’ünden itibaren yalnız İstanbul basınında değil,  dünya basınında da yayınlanmaya başlamıştır. Bu, Ulusal Bağımsızlık  Savaşının başarıya ulaşması ile ilgili bir sonuçtur. Dergâh gazetesi 20  Eylül 1921 tarihli sayısında “Mustafa Kemal Paşanın Fotoğrafları” adlı  yazısında “Mustafa Kemal Paşanın fotoğraflarını bütün âlemin matbuatı  tamîm etmiştir” demekte ve Mustafa Kemal Paşa’nın güzel bir tasvirini  yapmaktadır. 11 Bütün bu anlattıklarımıza karşın, İstanbul’da sansür  devam etmektedir. Ancak, artık metin içinde, “bir satır ya da üç satır  sansür edilmiştir”, gibi ifadeler bulunmaktadır. Metnin tamamına  dokunulmamakta ve artık sayfalar bomboş çıkmamaktadır. Paris’te  yayınlanan “Petit Parisien” gazetesinin Bursa’ya giden özel muhabiri,  Gazi Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeyi gazetesine telgraf ile  göndermiş ve tam metni Renin gazetesine de yayınlaması için vermiştir.  Yazı 2 Eylül 1922’de yayınlanmış, ama Renin’deki bazı kısımlar sansüre  uğradığından boş bırakılmıştır. Örneğin, M. Kemal Paşa’ya sorulan,  “İstanbul’a avdetinizde Padişahı tanıyacak mısınız?” sorusunun  karşılığı: “Bir satırlık sansür. 20. asırda bizim elimizden  hürriyetimizi alıp başkalarının hâkimiyetini iade ve tesis etmek  olamaz.” Yazı bu şekilde sansürle sürüp gitmektedir.12
İstanbul ve İzmir basını için söylediğimiz  sansür ile ilgili hususları Anadolu basını için söyleyemeyiz. Anadolu  basınının çoğunluğu Ulusal Bağımsızlık Savaşının yanındadır. Anadolu  basını, hem İstanbul’dan hem Padişahın otoritesinden uzak, hem de işgal  altında bulunmadığından ve olaylara daha yakın olduğundan ve çevresinde  ulusal bağımsızlığın savaşımını verenler olduğundan, gerçekleri daha  yakından görüyor; sansür tehlikesi de olmadığından ulusal bağımsızlık  hareketini içten destekliyor ve onun yanında yer alıyordu. Ancak, bütün  Anadolu basını için bunu söyleyemeyiz. Yabancı çıkarlarına hizmet eden  tek tük de olsa gazeteler mevcuttu. Ulusal Bağımsızlık Savaşını  destekleyen gazeteler arasında, İzmir’e Doğru, Doğru Söz (Balıkesir),  Yeni Adana, Açıksöz (Kastamonu), Babalık, Öğüt (Konya), Küçük Mecmua  (Diyarbakır), Albayrak (Erzurum), Emel (Amasya), Ahali (Edirne),  İstikbal (Trabzon), Işık (Giresun), Ahali (Samsun), Anadolu (Antalya),  Satvet-i Milliye (Elazığ), Amâl-ı Milliye (Maraş), Türkoğlu, Dertli  (Bolu), Yeşil Yuva (Artvin), İrade-i Milliye (Sivas), Hâkimiyet-i  Milliye (Ankara) gibi gazeteler vardı. İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i  Milliye dışında, diğer Anadolu gazetelerinin yayınları ve yaptıkları  değişiklikler Mustafa Kemal Paşa tarafından dikkatle izleniyor ve  değerlendiriliyordu. Örneğin, Konya’da baştan beri Ulusal Bağımsızluk  Savaşını destekleyen Öğüt gazetesinin ismi “Nasihat” olarak  değiştirilmişti. Konya’nın İtalyanlar tarafından işgali ile Öğüt  gazetesi, gazete sahibinin isteği ile değil, Hükümetçe tatil  edildiğinden kapanmış, ancak, aynı matbaada, Ulusal Bağımsızlık Savaşı  için, Öğüt’le aynı anlama gelen “Nasihat” adıyla yayınlanmaya  başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, 11 Kasım 1920’de, Müdafaa-i Hukuk  Cemiyeti Sivas Heyet-i Merkeziyesine çektiği telde, bütün bu hususları  açıklamış, Ulusal Bağımsızlık Savaşını destekleyen Öğüt’ün yerine, artık  aynı amaçlara yönelik Nasihat’ın çıktığını duyurmuştu.13 Bazı  gazetelerin sahipleri de Mustafa Kemal’den yardım isteğinde  bulunuyorlardı. Örneğin, daha önce yaptığı müracaatı yineleyen Ümit  Mecmuasının sahibi Tarık Mümtaz, dergisinin “temin-i hayat ve inkişafı”  için yardım istemiş ve Mustafa Kemal’in etrafında “endişe-i vatan”la  toplananlara saygılarını sunmuştu. 14 Mustafa Kemal, İrade-i Milliye  gazetesi ile Ankara’ya gittiği zamanlar da ilgilenmişti. Bunu daha sonra  konu edineceğiz.
İstanbul basını, Anadolu basını gibi  bağımsız sayılamazdı. Buna karşın, Tasvir-i Efkâr gibi büyük bir kadroya  sahip olan bir iki İstanbul gazetesi, Ulusal Bağımsızlık Savaşı  konusunda bilgi vermekten kaçınmamıştır. Bunlardan Tasvir-i Efkâr, diğer  gazetelerden farklı olarak muhabiri Ruşen Eşrefi ve fotoğrafçısı Kenan  Bey’i Sivas’taki Ulusal Savaşı yürütenlerin yanına göndererek önemli bir  atılımda bulunmuş ve diğer gazetelerden üstün bir durum kazanmıştır.  Ruşen Eşref, gittiği yerlerin durumu hakkında bilgiler verirken, diğer  taraftan da Mustafa Kemal Paşa ile Rauf ve Refet Beylerle mülakatlar  yapmış, bunlar Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanmıştır. Üstelik  bunlar, henüz Ulusal Savaşın başlangıcı sıralarında, 1919’da  gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Tasvir-i Efkâr’da, İzmir’in işgali  konusunda üç aya yakın bir süre “İzmir Kuva-yı Milliyesi” başlığı  altında, Kuva-yı Milliyenin çalışmalarını ortaya koyan, bir kısmı  sansüre uğrayan yazı serisi, gazetenin üçüncü sayfasında, 1919 Ekim ve  Aralık’ında yayınlanmıştır. 15
Tasvir-i Efkâr, Kuva-yı Milliye hakkında  bilgiler verirken, Mustafa Kemal Paşa’nın beyannamelerini yayınlamaktan  da kaçınmamıştır. 20 Ekim 1919’da, Mustafa Kemal Paşa’nın “Mühim Bir  Beyannamesini” yayınlamış olan Tasvir-i Efkâr, daha o tarihlerde bu  çalışma ile başarılı bir atılım yapmıştı. Bu beyanname, Padişahın ve  Hükümetin haklarına dokunmadığı için sansürsüz basılmıştır.16 1918’de,  Tasvir-i Efkârın sansür lehinde olduğu yolundaki iddialar, bu bakımdan  haklı görülemez.
Tasvir-i Efkâr, zamanın şartlarına göre,  Kuva-yı Milliye hakkında bilgiler verirken, Mustafa Kemal Paşa ve  Kuva-yı Milliyenin önde gelen liderleri ile ilgili mülakatları, üstelik,  1919’dan itibaren Mustafa Kemal’in ve arkadaşlarının resimlerini  yayınlayan ilk gazetedir. Ancak, gazetenin yayınlandığı yer ve şartlar  düşünülürse, Tasvir-i Efkârdan fazla bir şey beklemenin doğru olmayacağı  sonuçu ortaya çıkar. Sansürün baskısı ağırdır. Nitekim, 26 Ekim  1919’da, Tasvir-i Efkâr’da, “Ruşen Eşrefin telgraflarının provalarını  sansüre yetiştirmek imkânı olmadığı için, yarınki nüshamıza derç  eyleyeceğiz” ifadesi, bu yazıların sansürden geçmedikçe yayınlanmadığını  göstermektedir. 17 Tasvir-i Efkâr’da, 8 Ekim 1919’da “Mustafa Kemal  Paşa’nın Yeni Kabineye Telgrafı”,18 9 Ekim’de gene Mustafa Kemal’in  “Millete Beyannamesi”, 19 12 Ekim 1919’da, bir kısmı sansürlü, gene  Mustafa Kemal Paşa’nın “Vahdet-i Milliye Etrafında” adlı yazısı,20 15  Ekim’de Mustafa Kemal Paşa’nın “Sanadid (Başkanlar) İttihadına Karşı  Muhalefetin Bir Vesikası” adlı yazısı,21 az önce bahsettiğimiz 20 Ekim  tarihli beyannamesi, Tan gazetesi yazarının Mustafa Kemal Paşa ile  yaptığı mülakatın, sansürlü olarak 26 Ekim 1919’da yayınlanması, 22 3  Kasım’da “Millî Kongrenin Kuva-yı Milliyeye Mühim Bir Telgrafı”,23 10  Kasım 1919’da “Mustafa Kemal Paşa’nın Millî Kongreye Cevabı” adlı  yazısı,24 ayrıca, 20 Aralık 1919’da “Anadoluda Vatanperverane  Tezahürat”,25 21 Aralık 1919’da “Anadoluda Tezahürat” adlı 26 yazılar,  Tasvir-i Efkârda Ulusal Bağımsızlık Savaşını sansür çerçevesinde ortaya  koyabilen yazılar olarak görülmektedir. Bu arada, İstanbul’da İzmir’in  işgalini protesto eden mitingler ve konuşmalar da Tasvir-i Efkâr’da  yayınlanmıştır.
İstanbul gazetelerinden İkdam’ın da pek çok  sayısının sayfaları sansür nedeni ile boş çıkmıştır. 27 Ancak, İkdam’ın  da pek çok sayısında İzmir’in işgali konusunda geniş bilgiler verilmiş  ve İzmir’in işgalini protesto eden mitingler yayınlanmıştır. 28 Ancak,  İkdam gazetesi, Matbuat Cemiyetine bağlı Vakit, Zaman, İstiklâl,  Tercüman, Tasvir-i Efkâr, Akşam, İleri gazetelerinin dışında  kaldığından, yani cemiyete bağlı olmadığından bu cemiyetin  toplantılarına katılmıyordu. Ancak, Matbuat Cemiyetinin toplantılarını  aksettirmekte ve bunu yaparken de bu toplantılara gazetecilikle ilgili  olmayan kişilerin de katıldığını yazmaktaydı. 29
İkdam’ın başyazarı Yakup Kadri  (Karaosmanoğlu), İstanbul’un zor durumunu ve Anadolu’yu yazılarında  aksettirmeye çalışmıştır. Yakup Kadri, 1 Aralık 1920’de, “Anadolu’nun  İçyüzü” başlıklı yazısında, Anadolu’daki millî hareketi ve sebeplerini  özetlemekte, 15 Aralık 1920’de ise “Gülünç İstanbul” başlığı altındaki  yazısında “Zavallı İstanbul, zavallı büyük ve muhteşem şehir, günün  birinde senin bu hale gireceğine kim ihtimal verebilirdi?” 30 diyerek  İstanbul’un kötü durumunu, işgal acılarını dile getirmektedir.
Yakup Kadri, İstanbul basınının Ulusal  Bağımsızlık Savaşı sırasında görevini niçin tam olarak yerine  getiremediğini, bizim düşüncelerimizi doğrularcasına dile getirmektedir.  Yakup Kadri, 31 Ocak 1921 tarihli “İstanbul Basını” başlıklı yazısında,  İstanbul basınına çatan Anadolu Ajansındaki “Zaten Mütareke’den beri  vazifelerini pek fena bir surette yapan İstanbul gazeteleri, şimdi de  nafile yere Anadolu’nun fuzulî avukatlığını yapmaya kalkışmasınlar”  yolundaki sitemine üzülmüş ve bu düşüncenin haksız olduğunu kendine göre  delillerle ortaya koymaya çalışmıştır. Yakup Kadri (Karaosmanoğlu),  yazısında, İstanbul basınının bir iki gazetesi dışında, İstanbul  gazetelerinin “İstiklâl bayrağının oradaki yalçın tepeler üstünde  dalgalanmaya başladığı günden beri her türlü engellere rağmen irade-i  milliyeyi temsile ve tebliğe çalışmaktan başka bir şey yapmadıklarını”  ileri sürmektedir. Burada kastedilen, Anadolu hareketinin başarı  kazanmasıdır. Gerçekte, çoğu İstanbul gazetesi, olayın başlangıcında,  Ulusal Bağımsızlık Savaşına yabancı kalmıştır. İkdam da Ulusal  Bağımsızlık Savaşı konusunda Erzurum ve Sivas konusundaki bilgileri  vermemiş, bu yoldaki bilgileri 1920’den itibaren vermiştir. Ancak, Yakup  Kadri’nin belirttiği gibi, İstanbul gazetelerinin içinde bulunduğu  tehlikeleri de akıldan çıkarmamak yerinde olacaktır. Yakup Kadri  (Karaosmanoğlu) ‘nin bu konudaki fikirlerinde hakikat payı büyüktür.  Yakup Kadri aynı yazısında: “Her türlü engellere ve her türlü  tehlikelere rağmen diyoruz: Acaba Anadolu’daki arkadaşlarımız bu  engellerin ne kadar çetin ve bu tehlikelerin ne kadar korkunç şeyler  olduğunu bilip hissedecek derecede bizim kendi felâketlerimizle  ilgilenmişler midir? Yıllarca iki deniz ve iki ateş arasında neler  çektik, neler geçirdik bunun farkında mıdırlar? Suçsuz vatandaşlarımızın  yolu üzerine sehpalar burada kuruldu, inanç ve vicdan sahibi  gençlerimiz üstüne zindan kapıları burada kapandı. Sonu yok gurbet ve  sürgün yollarının ilk durağı burası oldu; düşünen kafalar burada  kesildi; Türk milleti en seçkin evlâtlarını buradan kurban verdi ...  Anadolu’nun yüksek yaylaları ile yalçın kayaları üstünde söz söylemek  saadetine erenler, bu çukurdakilere ancak acıyarak bakabilirler” demekte  ve bütün bu kötü durumlara, şimdi bunları yazabilmek için  katlandıklarını öne sürüp İstanbul basınının hâlâ dinç olduğunu, bunun  sebebinin de İstanbul basınının “Mütareke’nin ilk gününden beri elden  hiç bırakmadığı temkinli, ağır davranışı ve sükûnu” olduğunu  söylemektedir. “Her ne kadar bazı zamanlarda ve bazı yerlerde  coşkunlukla cüretin pek büyük bir rol oynadığını inkâr edenlerden  değilsek de İstanbul’da buna imkân olduğu zamanları hiç hatırlamıyoruz”  diyerek,31 İstanbul basınının savunuculuğunu yapmaktadır.
Yakup Kadri, 2 Temmuz 1921’de Ankara’ya  gelecek,32 ancak, 17 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı  mülakatın büyük bir kısmı sansüre uğrayacaktır. Örneğin: “Mustafa Kemal  Paşa, benden İstanbul’a dair de hiçbir haber sormadı. (Sansür  edilmiştir) Zannedilir ki o burada doğdu, burada büyüdü ve varlığının  bütün kökleriyle buraya bağlıdır. (Sansür edilmiştir) (Sansür). 33  Görüldüğü üzere, başarının doruk noktasına ulaştığı zamanlarda bile  İstanbul’da sansür, işlerliğini ve ağırlığını sürdürmektedir.
Çoğu İstanbul gazetesinin yayınına  baktığımız zaman, bunların Erzurum ve Sivas olaylarına yer  vermediklerini görmekteyiz. Her ne kadar Hukuk-u Beşer gazetesi,  hâkimiyet-i milliye konusunda yazılar yayınlamakta ise de bu yazılar,  Mustafa Kemal Paşa’nın ve Ankara’nın doğrultusunda yazılar sayılamazdı.  Örneğin, 8 Şubat 1919’da Hukuk-u Beşer’de “Yine Hâkimiyet-i Milliye”  başlıklı makalede bahsedilen hâkimiyet-i milliye, Atatürk’ün ileri  sürdüğü hâkimiyet-i milliyeden çok farklıdır. Hukuk-u Beşer, Osmanlı  imparatorluğu bünyesinde yenilikler yapılmasını öne sürmekteydi: “Asrî,  insanî, medenî cereyan ve teşekkülâttan ayrıldıkça inhitat ve zevale  doğru gidilmiş olduğunu gösterir.” 34 Burada bahsedilen, halkın  egemenliği değil, Osmanlı ülkesinde düzenlemeler yapılmasıdır.
İstanbul basınının üzerindeki sansür  baskısı, bu gazetelerin İstanbul ve kabine konusuna ağırlık veren  haberler yayınlamasına neden olmakta ise de aynı zamanda gazetelerin ve  gazetecilerin Anadolu’dan uzak bulunmaları, Anadolu’ya özel muhabir  yollayamamaları ile de ilgilidir. Bu yüzden de Anadolu hakkında doğru  dürüst bilgi verememektedirler. Ama hiç şüphesiz, sansürün ağırlığı,  Padişahın, Hükümetin ve işgal kuvvetlerinin baskısı ve korkusu daha  etkili olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşında Basına Verdiği Önem
Mustafa Kemal Paşa, Ulusal Bağımsızlık  Savaşının yanında yer alan basının dikkate alacağı hususları açıklarken,  ulusal hak ve hukukun korunması yanında, Avrupa kamuoyunu da kendi  yanlarına çekecek yazıların yazılmasını, onların darıltılmamasını,  milletlerin hak ve hukukuna saygı gösterilmesini de istemekteydi.  Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1920’de, Sivas vilâyetine ve Heyet-i  Merkeziye’ye yolladığı telgrafta, basının dikkatini çekerken basın  mensuplarına, dünya milletlerinin uluslararası sorunlarının  çözümlenmesinde onları gücendirecek hareketlerden kaçınılmasını  istemiştir. 35
Mustafa Kemal Paşa, dış dünyayı Ulusal  Bağımsızlık Savaşından haberdar etmek için, yabancı gazetecilerle ilişki  kurmak, onlara beyanat vermek yollarına her zaman başvurmuştur. Halide  Edip Adıvar’ın tavsiyesi üzerine, Sivas Kongresi’ne (4-11 Eylül 1919),  Louis E. Browne adlı Amerikan Chicago Daily News Gazetesi muhabiri  -aslında Mr. Crane’in özel temsilcisi- gelmişti. Mustafa Kemal, bu  gazeteciye, Amerikan Kongresi’nden Türkiye’yi incelemek ve gerçek durum  hakkında rapor hazırlamak üzere bir heyet gönderilmesini söyleyerek  Sivas Kongresi hakkındaki bilgilerin kendi ve birkaç arkadaşının  imzasıyla Amerikan Senatosuna iletilmesini sağladı. 36 Böylece, bütün  dünyaya, basın yoluyla Ulusal Bağımsızlık Savaşının varlığını duyurmuş  oldu.
Mustafa Kemal, Amerikalı muhabir ile  sürekli temas kurarak onun tam haber almasını, olayları düzenli ve  yerinde incelemesini sağladı. Amerikalı gazeteci Browne, böylece,  Mustafa Kemal’in bütün Anadolu ile bağlantı kurabileceğini yerinde  tespit etti ve Chicago Daily News’e gönderdiği telgrafta, “Bu gece  gördüğüm kadar iyi işleyen bir telgraf şebekesini ömrümde görmedim.  Yarım saat içinde, Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Samsun,  Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa, hepsi birbiriyle  haberleşme halinde idiler. Bütün bu yerlere ulaşan telin bir ucunda  Mustafa Kemal oturuyor, öbür ucunda da bu şehir ve kasabaların askerî  komutanlarıyla mülkî idare amirleri bulunuyorlardı” demekteydi. 37  Ulusal Bağımsızlık Savaşının kazanılmasının nedenleri bu yazarın  dilinden Amerika’ya çok güzel bir şekilde aktarılmıştır.
Mustafa Kemal, Kuva-yı Milliyenin taraftan  olarak tanınan gazetelerin, vatanın yüksek çıkarlarına zarar verecek  hatalardan kaçınmaları gerektiğine inanmakta, bunu bizzat vurgulamakta  ve bunu sağlayacak olan tedbirleri de kendisi dile getirmekteydi.  Mustafa Kemal Paşa, bu konuda çok güzel bir siyaseti dantela gibi  işlemekte ve böylece Türk ulusunun izleyeceği siyaseti de ortaya  koymaktadır. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Türk basınının, Avrupa  kamuoyunda Türk ulusunun aleyhine sebep olacak cereyanlara kapılmaması;  müdafaa-i hukuk konusunda, sürekli hukukumuza ve fedakârlığımıza dayalı  olarak İtilâf Devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, Türk  basınının kendi görüşleri çerçevesinde değil de dış basından naklen  alarak konu etmesi gereklidir. Ayrıca basın, Suriye, Arabistan, Irak,  Elviye-i Selâse (Kars, Ardahan, Artvin), Kafkasya, Azerbaycan, Gürcistan  konularını incelerken, onları gücendirmeyecek, bunların hukuk ve  bağımsızlıklarına taraftar olduğumuzu belirtecektir. Dünya kamuoyunun ve  milletlerin hak ve adaletten yana olduklarını belirtip turanizm ve  pan-islâmizm propagandalarından sakınarak Asya’daki Müslümanların kendi  hudutları ve milliyetlerini savunmak, Avrupa’daki emperyalizme karşı  olmak, Wilson Prensiplerini her milletin hukukunu savunmak için esas  almak, Anadolu ve Rumeli’nin millî varlığını korumaya azimli olduğunu  ispat etmek, din konularında uyanık olup islâmlık lehinde bir dil  kullanmak, Avrupa devletlerinin hiçbirine yukardan atıp tutmak gibi  yollara başvurmayacaktır. 38 İşte, gerçekten de Türk Basını ulusal  bağımsızlık mücadelesinde bu yolu izlemiştir. Taşra basını iyi bir  incelemeye tabi tutulursa, Mustafa Kemal’in direktiflerinin yerine  getirildiği, Avrupa olaylarının, Avrupa basınından ve Avrupa uluslarını  darıltmayacak şekilde naklen Türk basınında yer aldığı, Wilson  Prensiplerine sık sık yer verildiği, millî birlik için hep birlikte  hareket ettikleri, halka muhakkak surette vatanın kurtulacağı  düşüncesini verdikleri ortaya çıkacaktır. Ayrıca Anadolu basını, Türkiye  Büyük Millet Meclisi ile ilgili haberleri, Mustafa Kemal Paşa’nın  beyanname, tamim ve bildirilerini, resmî harp tebliğlerini, Meclisin  kabul ettiği yasaları, Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile ilgili bilgileri  günü gününe vermeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Ancak,  Peyam-ı Sabah, Alemdar gibi İstanbul gazeteleri aynı yolda hareket  etmemişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın da belirttiği üzere, bu şekildeki  yayınlarından dolayı, bu iki gazeteyi İstanbul halkı kızgınlık ve  nefretle karşılamakta, diğer yayın organları da onları yalanlamaktadır.  39 Mustafa Kemal ayrıca, Avrupa ve Türk basınında yayınlanan basın  özetlerini de gerekli yerlere yollatmaktaydı.
İstanbul’daki durumu uygun görmeyen ve  Ulusal Bağımsızlık Savaşını destekleyen istanbul’daki basın mensupları  da İstanbul’dan kaçmakta ve Ankara’ya gitmekteydiler. Bunların arasında  Ahmet Emin (Yalman), Halide Edip (Adıvar), Ruşen Eşref, Yunus Nadi  gibilerini sayabiliriz. Halide Edip, İstanbul’dan yola çıkmış, 23-24  Mart gecesini Gebze’de geçirmiş, bir süre sonra Ankara’ya ulaşmıştı.40  Mustafa Kemal, 26 Mart 1920’de, gazetecilerin ve mebusların Ankara’ya  gelebilmeleri için gereken yol şartlarının temin edildiğini, ancak  parasal güçlüklerle karşılaşıldığını 15. Kolordu Kumandanlığına şifre  ile bildirmişti.41 Ruşen Eşref, ileride açıklayacağımız üzere, daha önce  Sivas’a gelmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Türkiye Büyük  Millet Meclisinin açılmasından önceki dönem ve sonrasında basına ve  basın mensuplarına son derece önem vermesi olağandır. Çünkü, bir  taraftan zararlı yayınlar yapan yabancı gazetelerin, bir taraftan  Padişah ve Halife taraftarı isyancıların, diğer yönden azınlıkların  memleketi parçalamak için yaptıkları propogandalar kamuoyunu  yanıltabilirdi. Üstelik, İstanbul’dan seçim bölgelerine giden  mebuslardan bazılarının Kuva-yı Milliye aleyhinde gizli kışkırtmaları  yürütmek için Damat Ferit Paşa ile birlikte çalıştıkları ve halkı  aldatmaya yöneldikleri de bilinmekteydi.42 İşte bütün bu kötü durumlara  ve hainliklere “dur” demek ve kamuoyunu Ulusal Bağımsızlık Savaşı yanına  ve içine çekmek, onu aydınlatabilmek konusunda hiç şüphesiz basına çok  iş düşecekti. Mustafa Kemal Paşa bunu çok iyi bilmekte ve Türk  basınından yararlanabilmek için her çareye başvurmaktaydı. Hele, 23  Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca, onun çalışmaları  ve Meclis ile Türk ulusunun bütünleşmesi, Türk ulusunun haklarını ve  amaçlarını en iyi şekilde Türk kamuoyuna anlatabilecek ve Meclisin  kararlarını dış dünyaya duyurabilecek en etkili kuvvet basındı.
Zararlı yayınların kamuoyunu yanıltması  kaçınılmaz bir gerçektir. Mustafa Kemal Paşa, bu yüzden Ulusal  Bağımsızlık Savaşı aleyhinde çıkan yazıların halka ulaşmaması için büyük  çaba harcamıştır. Ancak, bunların zaman zaman bazı şehirlere girdiği de  olmaktaydı. Kâzım Karabekir Paşa da aynı doğrultuda hareket etmekteydi.  Nitekim, 4 Ocak 1920’de, Üçüncü Fırka Kumandanlığına çektiği telde, 20  Aralık 1919 tarihli ajansta, Osmanlı Ordusunda mevcut olan 15.000  subaydan 12.000’inin terhis edileceği kaydının görüldüğü, henüz sulh  kararları belli olmadığından, bunun doğru olduğunu sanmadığını “sulhun  akdinden evvel, mümkün olabilen fena neşriyatla memlekette hoşnutsuzluk  ve karışıklık tevlidine çalışıldığını” belirtmiştir.43 Kâzım Karabekir  Paşa, görüldüğü üzere dış etkilerin zararlarından korunmak için  tedbirler almaktadır. 28/29 Ocak 1920’de, Üçüncü Fırka Komutanlığına  çektiği telde, 24 Ocak tarihli ajansta, Konya’da yazılmış ve Müdafaa-i  Milliye Cemiyeti adında bir cemiyeti tanımadıklarını bildiren telin  birkaç asi tarafından çekildiğini, “Düşmanların, kendi gayelerini  bilfiil tatmin edemediği yerlerde birçok paralar sarfiyla satın  aldıkları eşhası ortaya atarak milleti yekdiğerine vurdurduklarını ve  dikkatli olmak gerektiğini” açıklamaktaydı.44
Mustafa Kemal Paşa da iç ve dış basının  Ulusal Bağımsızlık Savaşına zarar verecek hareketlerini yok etmek için  çalışmalar yapmaktaydı. 16 Nisan 1920’de, Edirne Birinci Kolordu  Komutanlığına çektiği tel şifrede, Bulgar gazetelerinde millî harekete  aykırı olarak yayınlanan bilgi ve istihbaratın uygun bir şekilde  yalanlanması ve Bulgar basınının millî hareket hakkında doğru bilgiler  alarak yayın yapmasının sağlanmasını istemişti.45 Trabzon Müdafaa-i  Hukuk Heyet-i Merkeziyesi’nin İstanbul’ da millî birliği bozucu yazıları  Ankara’ya iletmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’daki bütün  heyet-i merkeziyelere çektiği 8 Ocak 1920 tarihli telgrafla bu tarz  yazılara karşı dikkatli olunmasını ve bu yazıların millî görüş açısından  zararlı olduğunun İstanbul Matbuat Cemiyeti’ne kendileri tarafından da  bildirilmesini istemişti.46 Nisan 1920’de ise, Erzurum Vilâyetine  çektiği telgrafta millî birliği bozmak, memleketi parçalamak amacında  olup düşmanın amaçlarına hizmet eden ve İstanbul’da yayınlanan Kürtçe  Zeyn gazetesinin Erzurum’a sokulmamasını istemişti. 47 Mustafa Kemal’in,  bu konudaki hassasiyeti ile ilgili örnekler pek çoktur. 48 Ayrıca, bu  konuda zararlı yayınları kendisine haber veren gazetelere de  rastlamaktayız. Örneğin Mustafa Kemal, 29 Ekim 1919’da İstanbul’da İleri  gazetesi başyazarı Celâl Nuri’ye çektiği telde, Ankara’nın durumu  hakkında Alemdar gazetesinin yayınlamak cesaretinde bulunduğu yalanları  kesin olarak tekzip etmesini, memleket konusunda gerçek bilgi almak  hususundaki çabalarından dolayı da kendisini tebrik ettiğini  açıklamaktaydı.49 Görüldüğü üzere Mustafa Kemal, gerek dış dünyada  gerekse iç dünyada, gazetelerin yanlış ve zararlı yayın yaparak  kamuoyunu yanıltmamaları için büyük gayret sarf etmektedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul Matbuat Cemiyeti İle Haberleşmeleri
Mustafa Kemal Paşa, Ulusal Bağımsızlık  Savaşı yönünden İstanbul basınının ne kadar önemli olduğunu biliyor ve  daha Ulusal Bağımsızlık Savaşının başlarında ulusal davayı basın yoluyla  Türk ve dünya kamuoyuna tam olarak duyuramamanın sıkıntısını çekiyor;  bu sıkıntıyı gidermek için de İstanbul basınından yararlanmak ve böylece  olaylardan İstanbul’u, Anadolu’yu, dünyayı haberdar kılmak istiyordu.
Mustafa Kemal Paşa, daha Erzurum Kongresi  toplanmadan 10 Temmuz 1919’da, İstanbul Matbuat Cemiyetine yolladığı  telde, vatan ve milletin tehlikede olması nedeniyle kamuoyunu  aydınlatmak ve bilgi vermek durumunda olan Basın Heyetine durumu  bildirip İstanbul gazetelerinin yardımını istemişti. 50 Bu arada Ulusal  Bağımsızlık Savaşı sırasında, 13 Ekim 1919’da, İstanbul’dan Mustafa  Kemal’e bir tel çeken Yüzbaşı Ali Şevket, Mustafa Kemal’in İstanbul’a  gelmesini İstanbul kamuoyunun istediğini, bir gazete dışında bütün  İstanbul basınının “Hareket-i Milliye”nin lehinde olduğunu, İstanbul’da  çıkan İngilizce bir gazetenin Peyam-ı Sabah’ta tercüme edilen kısmında  Harekât-ı Milliye’yi “ittihatçılık” ile suçlayan ifadeler olduğunu  bildiriyordu. 51 Bundan da anlaşıldığına göre, İstanbul basını ulusal  hareketin lehindedir. Ama, Anadolu’dan gelen yakınmalardan da  anlaşılacağı üzere, millî birliği bütünleyici hareketler İstanbul basını  tarafından engellenmektedir. Aslında, İstanbul’daki basın mensupları,  Mustafa Kemal ve Ulusal Bağımsızlık Savaşını desteklemek  eğilimindedirler, ama İstanbul’daki sansür ve baskı nedeniyle bunları  söz konusu edememektedirler. Buna karşılık İstanbul basınının  mensupları, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdıkları yazılarında, Ulusal  Bağımsızlık Savaşını desteklediklerini bildirmekte, ama ellerinde  olmayan nedenlerle kendilerine yollanan yazıları yayınlayamadık-larından  yakınmaktadırlar. Mustafa Kemal, İstanbul gazetelerinden Peyam-ı Sabah  gazetesinde çıkan ve ulusal hareketçilerin “ittihatçılar” olduğu  yolundaki iddianın yanlış olduğunu da vurgulamak zorunda kalmıştır.  Mustafa Kemal, memlekette “İttihat ve Terakki”ye olan düşmanlığı bildiği  için, millî hareketin İttihat ve Terakkî ile ilgisi olmadığını belirten  bir beyanname ile, bu gibi haberlerin yalan olduğunu İstanbul basınına  duyurmuştur. Tasvir-i Efkâr adına Velit Bey, İstiklâl yazarı Rauf Bey,  İleri adına Ahmet Saki Bey, Vakit adına Ahmet Emin, Sivas’taki Anadolu  ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesine  çektikleri telde, bu beyannameyi aldıklarını, ancak beyannamenin ilk  kısmının bazı devletleri gereksiz yere kızdıracak şekilde olduğu, bu  yüzden de sansürden geçemeyeceğini; diğer kısımların psikolojik etki  yapacak şekilde yazılmadığı ve bu telgrafın çekilmesi sırasında anlamı  değiştirecek noksan ve hataların olması nedeniyle İstanbul basınında  yayınlanmasının uygun olmadığını açıklayarak, bu konuda Heyet-i  Temsiliyenin düşüncesinin ne olduğunu sormuşlardır.52 Gerçekten de  İstanbul’da gerek İtilâf Devletlerinin, gerekse Padişah’ın basın üzerine  büyük etkisi sansür şeklinde ortaya çıkmakta ve sansür nedeniyle pek  çok yazı yayınlanamamaktaydı. Bu yüzden İstanbul basınının, sansür  nedeniyle bu beyannameyi basamayacaklannı belirtmesini olağan karşılamak  gerekir.
İstanbul basınının mensupları, Ulusal  Bağımsızlık Savaşı yolunda olduklarını sürekli olarak Mustafa Kemal  Paşa’ya duyurmaktadırlar. İstiklâl gazetesinin yazarı, 6 Ekim 1919’da  Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telde, vatanın kurtulmasında en  kutsal ve acele şartın millî birliğin sağlanması olduğunu bildirmiş ve  haberleri yeterince alamayan İstanbul basınının tereddüt ve endişe  içinde olduğunu, bu yüzden yazılarına ışık tutacak haberlerin Tasvir-i  Efkâr, Vakit, Akşam, Türk Dünyası, İstiklâl gazetelerine gönderilmesini  istemişti. 53 Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki İleri Gazetesi yazarı  Celâl Nuri Bey’e, 8 Ekim 1919’da çektiği telde, sansürün zararlarını  dile getirmiş, sansür hakkında yeni kabineye gerekli arzların  sunulduğunu, sonucun beklendiğini, ulusal isteklerin yerine getirilmesi  için mevcut hükümetin “istiklâl-i millînin ve meşrutiyetin” maddelerini  teşkil eden basın hürriyetinin sağlanmasına hep birlikte yardımcı  olunması istenmektedir, demiştir.54 Aynı gün, 8 Ekim 1919’da Celâl Nuri  Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telde “Gazanız mübarek olsun” diyerek  İleri gazetesi ile çalışmaya devam ettiklerini, kamuoyunu geceli  gündüzlü aydınlattıklarını, yalnız Dahiliye Nazırı ve Matbuat Müdürünün  basını sıkıştırdığını, örneğin “Meclis-i Müessesan” gibi kelimeleri  sansürün kaldırdığını belirtmekteydi.55 Aynı gün, Matbuat Cemiyeti  Başkanı ve Tasvir-i Efkâr Başyazarı Velit (Ebüzziya) ve Matbuat Cemiyeti  İkinci Başkanı Giritli Ahmet Saki, Mustafa Kemal Paşa’ya, göndermiş  olduğu beyannameyi aldıklarını, İstanbul’daki gazetelerin millî birlik  için çalıştıklarını, yalnız bu konuda daha geniş çalışmalarda  bulunabilmeleri için açık talimat ve aydınlatmaların yapılması  gerektiğini de belirtmekteydiler. Aynı yazıda, yedi aydır Ferit Paşa  Hükümetinin şiddetli baskısına karşın millî görevi yapmaya  çalıştıklarını, ancak sansür nedeniyle gerekli yazıları yazamadıklarını  ifade etmişlerdir. 56 Mustafa Kemal Paşa da verdiği cevapta, 7/8 Ekim  1919’daki Heyet-i Temsiliyenin verilmiş olduğunu zaten açıklamıştı. 57  Ancak, beyanname yayınlanamamıştır.
İstanbul basını, Mustafa Kemal Paşa ile  temsilcilerinin buluşmalarını ve gerekli bilgilerin ilk kaynaktan  alınmasını arzu etmekteydi. Matbuat Cemiyeti Başkanı Velit (Ebüzziya),  Mustafa Kemal Paşa’ya, 11 Ekim 1919’da çektiği telde, gazetecilerden ve  diğer kişilerden oluşan heyetin, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere,  her iki tarafa yakın bir yerde buluşmak istediklerini, bunun mümkün olup  olamayacağını sormuştu. 58 Mustafa Kemal Paşa, bu isteği yerinde bulmuş  ve ilk önce kurulacak olan heyetteki kişilerin isimlerinin  bildirilmesini istemişti. 59
Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta, Kongre  sırasında ve sonrasında görüldüğü üzere, Anadolu basını ile olduğu  kadar, belki de daha çok, İstanbul basını ile de ilgilenmiş, onlarla  ilişki kurmuştu. Mustafa Kemal Paşa, ulusal bağımsızlık fikrini ve o  zamana kadar yapılan hareketleri, Kongre kararlarını, amaçlarını  İstanbul’a da duyurmak ve İstanbul halkının da desteğini kazanmak  istiyordu. Bu düşüncelerini ve Ulusal Bağımsızlık Savaşının amaçlarını,  İstanbul’a ancak basın yolu ile duyurabilirdi. Onun için de henüz  Sivas’ta iken, İstanbul basını ile ilişki kurmuştu. Mustafa Kemal  Paşa’nın bu ilişkileri, az önce de gördüğümüz gibi İstanbul’daki  Tasvir-i Efkâr, ileri, Vakit, İfham, Türk Dünyası, Akşam, istiklâl  gazeteleri ile olmuştur. Bu konuda Velit (Ebüzziya) ve Ahmet Saki,  Matbuat Cemiyeti Başkanı ve yardımcısı olarak önemli rol oynamışlardır.  Mustafa Kemal Paşa Velit Bey’e, Sivas’ta yayınlanan İrade-i Milliye  gazetesinin Kongre kararlarına ait yayın ve makalenin görülüp  görülmediğini sormuş, Heyet-i Temsiliyenin tebliğlerinin Matbuat-ı  Osmaniyeye verilmesini rica etmişti. Osmanlı Matbuat Cemiyeti Başkanı  Velit Bey ise yazdığı cevapta, bu hususların Osmanlı Matbuat Cemiyetine  yarın, yani 9 Ekim 1919’da verileceğini, Mustafa Kemal’in talimatları ve  aydınlatmaları ile hareket edeceklerini hatırlatmıştı. Velit Bey,  ayrıca, kendisinin Arıburnu’nda, onun yanında bulunduğu sıralarda, onun  övgüsünü kazandığından dolayı teşekkürlerini ileterek başarı için dua  edeceğini de belirtmişti. 60
İstanbul basınının, Mustafa Kemal Paşa’nın  talimatları ve fikirleri doğrultusunda hareket edeceklerinin İstanbul  Matbuat Cemiyeti tarafından belirtilmesi, Mustafa Kemal’in Ulusal  Bağımsızlık Hareketinin, artık İstanbul basını tarafından da  benimsendiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Görülüyor ki Osmanlı Matbuat Cemiyeti  Başkanı Velit Bey Mustafa Kemal’in yanındadır. Bunda Mustafa Kemal’in,  bu tarihe kadar devlete hizmetlerinde hep başarılı olması, Ulusal  Bağımsızlık Hareketinde örgütlenmelerin hızlanması ve başarılı olması  yanında, İstanbul Hükümetinin hiçbir şey yapamaması, Mustafa Kemal  Paşa’nın halkın gözünde gerçek bir kahraman ve önder olarak tanınmasının  da büyük payı vardır. Mustafa Kemal, 8 Ekim 1919’da Osmanlı Matbuat  Cemiyeti Başkanı Velit Bey ve İkinci Başkan Ahmet Saki Bey vasıtasıyla,  millî birliği kuvvetlendirmek yolundaki kendilerine yazdıkları  yazılardan dolayı, Tasvir-i Efkâr, İleri, Vakit, Türk Dünyası, İlham,  Akşam, İstiklâl gazetelerine teşekkür de etmiştir.61
Mustafa Kemal, İstanbul basını ile sıkı bir  işbirliğine girişmiş gibi gözükmektedir. Millî birliği kurabilmek için  birlikte çalışmanın iyi sonuçlar doğuracağını İstanbul basınına  açıklayan Mustafa Kemal, onlardan yardım istemektedir. Bu yüzden basın  mensupları ile görüşmek ve görüşme heyetinde kimlerin olduğunu öğrenmek  istemekteydi. Velit Bey, 15 Ekim 1919’da, Mustafa Kemal’e çektiği telde,  heyet üyelerini şöyle açıklamıştı: İstiklâl Başyazarı Rauf Ahmet, İfnam  sahiplerinden eski Nafıa Nazırı Ferit, Türk Dünyası Başyazarı Nebizade  Hamdi, Atî sahiplerinden Ahmet Saki, Tasvir-i Efkâr Başyazarı Velit Bey,  eski Sıhhiye Müdürü Adnan, Osmanlı Bankası Meclisi üyelerinden Halit,  Harbiye Nezareti eski müsteşarı Miralay İsmet, Tedrisat-ı Aliye Müdürü  Selâhaddin, Yusuf Akçura. Mustafa Kemal Paşa, yakında İstanbul’a Heyet-i  Temsiliyeden bir delegenin geleceğini beyan ettiğinden bu kişilerin bu  delege ile görüşüp, kendi düşündüklerini ve bildiklerini geniş olarak  anlatacaklarını Velit Bey ayrıca izah etmişti. 62 Mustafa Kemal, aynı  gün, heyette bulunan ve asker kökenli eski Harbiye Bakanlığı Müsteşarı  Miralay İsmet Bey’e, bu heyetteki üyeleri sorduğu gibi, bunların  amaçlarının ne olduğunun öğrenilmesini de istemişti. 63 Mustafa Kemal  Paşa İstanbul’daki gazetecilerin bir millî grup oluşturduklarını  duymuştu, ismet Bey’den istediği bilgiler bu sebebe dayanıyordu. Mustafa  Kemal’in, bu arada yayınlanması için İstanbul gazetelerine gönderdiği  beyanname yayınlanamamıştı. Nedeni sansürdü. Mustafa Kemal Paşa, 16 Ekim  1919’da, İstanbul gazetelerinin başyazarlarına çektiği telde, bu  tehirin yerinde olduğunu, ama buna benzer yayınların yapılması  gerektiğini ve bunun için çalışılmasını rica etmişti. 64 Görülüyor ki  Mustafa Kemal Paşa da İstanbul basınının içinde bulunduğu sıkıntıyı  takdir etmektedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Gazeteci Ruşen Eşref Bey ile Buluşması
İstanbul Matbuat Cemiyeti Başkanı ve  Tasvir-i Efkâr Başyazarı Velit (Ebüzziya) ile Gazi Mustafa Kemal Paşa  arasında, basın mensupları ile Mustafa Kemal Paşa’nın görüşmesinin  sağlanması konusunda birçok yazışma olmuştu. İstanbul’daki bazı kişiler  ile basın mensuplarının görüşme isteklerini daha önce konu etmiştik.  Mustafa Kemal Paşa kendilerinin bir delegelerinin İstanbul’a geleceğini,  onunla da temas edilebileceğini yazmıştı. Bu kişi Kara Vasıftı. Ruşen  Eşrefin 21 Ekim 1919’da, Sivas’tan bildirdiği ve 22 Ekim 1919 tarihli  Tasvir-i Efkâr’da da açıklanan bu kişi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i  Hukuk Cemiyeti’nin istanbul delegeliğine atanan Miralay Kara Vasıf Bey  olup 21 Ekim’de, Amasya yoluyla istanbul’a hareket etmek için yola  çıkmıştı. Ancak, kendisi Amasya’da Salih Paşa ile görüşecek, Kuva-yı  Milliye heyeti içinde olduğundan, Amasya’dan sonra İstanbul’a geçecekti.
Tasvir-i Efkâr Başyazarı Velit Bey, 8 Ekim  1919’da Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telde, gerek Ulusal Bağımsızlık  Savaşının durumu hakkında daha etraflıca bilgi ve talimat almak, gerekse  İstanbul’un durumu hakkında daha etraflıca bilgi vermek amacıyla  Tasvir-i Efkâr gazetesi adına Ruşen Eşref (Ünaydın)’in süratle yola  çıkacağını, kendisinin hangi yol ile Sivas’a gelebileceğinin  bildirilmesini rica etmişti. 65
Mustafa Kemal Paşa, Velit Bey’in, Ruşen  Eşref Bey hakkındaki telgrafına aynı gün, 8 Ekim 1919’da cevap vermiş ve  Sivas’a en kısa yolun İstanbul-Ulukışla demiryolu ve  Ulukışla-Kayseri-Sıvas karayolu olduğunu açıklamış; Ruşen Eşrefi dört’  ay önce (Haziran) davet ettiğini, o zaman mevsim nedeniyle, henüz  yağmurlar da başlamamış olacağından daha sıkıntısız bir şekilde  gelmesinin mümkün olduğunu, şimdi ise bazı zorlukların olabileceğini,  hareket gününün kendisine bildirilmesi halinde gerekli kolaylığın  gösterileceğini duyurmuştu.66 9 Ekim 1919’da, Velit Bey, Mustafa Kemal  Paşa’ya Ruşen Eşrefin ve fotoğrafçı Kenan Bey’in yarın (Cuma günü) 10  Ekim 1919’da yola çıkacağını ve kendilerine söylenen yolu izleyeceğini  duyurmuştu.67
Mustafa Kemal Paşa, 9 Ekim 1919 tarihli  telgrafı aldıktan sonra, aynı gün gerekli tedbirlerin alınması ve  kolaylıkların sağlanması için yol üzerindeki yerlerin görevlilerine  telgraflar çekmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Eskişehir Mutasarrıf  Vekilliğine, Eskişehir Müdafaa-i Hukuk Merkeziyesi-ne, Konya’da Heyet-i  Temsiliye üyesi Refet Bey’e ve Konya Heyet-i Merkeziyesine, Niğde 11.  Fırka Komutanı Mümtaz Bey’e, Kayseri Mutasarrıfı Emrullah Bey’e çektiği  tellerle, istanbul Matbuat Cemiyeti Başkanı Velit Bey’in gazetesi adına  gelecek olan Ruşen Eşref ve fotoğrafçı Kenan Beylerin, 10 Ekim’de  İstanbul’dan yola çıkacaklarını, kendilerine her türlü kolaylığın  gösterilmesini ve Sivas’a gelmelerinin sağlanmasını duyurmuştur. 68  Bunun üzerine, bu görevliler tarafından Ruşen Eşref ve Kenan Beylere  gerekli kolaylıklar gösterilmiştir.
11 Ekim 1919’da, Eskişehir Mutasarrıf  Vekili Sabri Bey, Sivas’a çektiği telde, Ruşen Eşrefin Eskişehir’de  misafir kaldığını, Konya’da da iki gün kaldıktan sonra Ulukışla yoluyla  Sivas’a gideceklerini belirtmiştir.69 Nitekim, 13 Ekim 1919 tarihli  Tasvir-i Efkârda, Anadolu olaylarını incelemek için özel surette  gönderilen Ruşen Eşrefin, İzmit izlenimleri, Eskişehir’deki durum,  Mutasarrıf Vekilinin önemli bir beyanatı, iktisat, eğitim, ulaştırma  konuları hakkında, 12 Ekim tarihli beş telgrafı yer almıştır. 70
Konya Heyet-i Merkeziyesi Reisi Ömer Bey  ise, 14 Ekim’de çektiği telde Mustafa Kemal Paşa’ya, Ruşen Eşref ve  fotoğrafçı Kenan Beylerin Konya’ya geldiklerini, otomobil bulunamadığı  için gecikme olduğunu da 15. Fırka Asker Alma Dairesi Başkanı  iletmişlerdi. 71 Ruşen Eşref de Tasvir-i Efkârda, 14 Ekim 1919’da  yazdığı yazıda “Trenin otuz saat bunalırcasına koşup da tüketemediği  sarı ovanın ortasında Konya, yemyeşil bir vahadır ve bu kadar düz ve  tenha araziden sonra görünüşü insana ne kadar teselli verir” diyerek  Konya’ya varışını anlatmıştır. 72 Ruşen Eşref, 20 Ekim 1919 tarihli  telgraflarında ise “Kayseri’ye vasıl olduk. Güzergâhımızda müsadif  olduğumuz mahallerin hepsini intihabat içinde gördük” demektedir. 73  Ruşen Eşref, 14 Ekim’de Konya’da verdiği haberlerde olduğu gibi,74  Kayseri hakkında da bilgiler vermektedir. Ruşen Eşref 20 Ekim günü  Kayseri’den ayrılırken bu telgrafları çekmiş olsa gerektir. Çünkü, 20  Ekim akşamı Sivas’a varmıştır. Tasvir-i Efkârda yayınlanan yazısında  “1335 senesi teşrîn-i evveli (1919 Ekimi)’nin yirminci pazar günü  öğleden sonra Sultanhanı’nı geçince Sivas vilâyetine girdiğimiz,  topraklardan, kıyafetlerden, çehrelerden ve meskenlerden belli oldu...  Gün kavuşurken Sivas bayırına vardık” demektedir. Ruşen Eşrefi,  Sivas’taki Memleket gazetesinin Başyazarı evine yemeğe davet etmiş,  Ruşen Eşref ise, önce Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’i ziyaret etmek  istemişti. Ancak, onların Sivas’ta olmadıklarını, Salih Paşa ile  buluşmak üzere Bekir Sami Beyle birlikte Amasya’da olduklarını öğrenmiş  ve böylece Mustafa Kemal Paşa ile Sivas’ta buluşamamıştır. Bu arada  Sivas’ta, İstanbul gazetelerine büyük bir itibar olduğunu da  öğrenmekteyiz. Heyet-i Temsiliye üyeleri İstanbul’dan gelen gazeteleri  bir-iki dakikada kapışmışlardır. Bu yüzden Ruşen Eşref Bey “Sivas’taki  Heyet-i Temsiliyeye İstanbul’dan getirilecek makbul hediye gazetelermiş”  demektedir. 75 Ruşen Eşref, 21 Ekim’de Sıvasla ilgili bilgileri tel ile  gazetesine yollamış; bunlarda, Kara Vasıf Bey, Mustafa Kemal Paşa,  Bekir Sami Bey ve Rauf Bey’in Amasya’ya gittiklerini, Kara Vasıf Bey’in  oradan Kuva-yı Milliye delegesi olarak İstanbul’a gideceğini  duyurmuştur.76
Mustafa Kemal Paşa’nın sürekli sözünü  ettiği, Kuva-yı Milliye delegesi olarak İstanbul’a gidecek olan Kara  Vasıf Bey, orada gazeteciler ve diğer kişilerle ilişkilerde bulunacak,  bilgi verecektir. Ama, Vasıf Bey Amasya Protokolünden sonra (20-22 Ekim  1919) İstanbul’a hareket edecektir.
Ruşen Eşref Bey, Mustafa Kemal Paşa ve  heyetinin Amasya’ya gitmesi nedeniyle derhal Amasya’ya geçmek zorunda  kalmıştır. Ancak, Amasya görüşmelerine yetişememiştir. Fakat, Ruşen  Eşref Amasya konuşmalarının metnini İstanbul’a yollamıştır. 25 Ekim  1919’da çektiği tel, Tasvir-i Efkâra geç saatte ulaştığı ve sansüre  gönderilemediği için, 26 Ekim’de yayınlanamamıştı.77 Ruşen Eşref, 24  Ekim tarihli telgrafında, Salih Paşa’nın İstanbul’a dönmek için  Samsun’dan hareket ettiğini bildirir. Amasya’da 24 Ekim Cuma günü büyük  bir toplantının yapıldığını belirten Ruşen Eşref, Amasya’daki Kuva-yı  Milliye Heyetinin 26 Ekim Pazar günü, Sivas’a döneceğini de açıklar. 78
Ruşen Eşref, 26 Ekim 1919’da, Amasya  kaynaklı telinde, Erzurumluların, bundan dört ay önce, Mustafa Kemal  Paşa’ya özel bir heyet göndererek kendisini hemşeriliğe davet  ettiklerini, onun da bunu kabul ettiğini, şimdi de Erzurumluların  Mustafa Kemal Paşa’ya, 19 Ekim 1919’da yeni bir tel çekerek kendisini  millî meclis için aday gösterdiklerini belirtiyor. Mustafa Kemal Paşa da  Amasya, Sivas sancakları ve diğerlerinin de aynı teklifte  bulunduklarını, ancak Erzurum hemşehrisi olduğu için bu son teklifi  kabul ve Erzurumlulara teşekkür ettiğini açıklamıştır. 78 21 Kasım’da  İstanbul’a dönen Ruşen Eşref Bey, 23 Ekim 1919’dan itibaren, Mustafa  Kemal ve Rauf Beylerle yaptığı mülakatları yayınlamıştır. 79
Anadolu Ajansı
Basının önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal  Paşa, bu konu üzerinde önemle duruyor, diğer taraftan da henüz Büyük  Millet Meclisi açılmadan önce, askerî ve ulusal teşkilâtların mahalle ve  köylere kadar ulaşması ve genişletilmesi için uğraşıyordu. Mustafa  Kemal Paşa, 27 Kasım 1919’da, Erzurum Heyet-i Merkeziyesine yolladığı  yazıda, zamanın gereğine göre acele olarak, mahalle ve köylerde  teşkilât-ı milliyenin kurulmasını belirtmekteydi. 80 Millî teşkilât  mahalle ve köylerde kurulup geliştirilince, ister istemez buralara  Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile ilgili bilgiler ulaştırılacaktı. Bunun  için de önce Sivas’ta “trade-i Milliye”, sonra Ankara’da “Hâkimiyet-i  Milliye” gazeteleri çıkarılacak, Ankara’da Anadolu Ajansı ve Matbuat  Umum Müdürlüğü kurulacaktı.
İstanbul’un ve resmî kurumlarının resmen ve  zorla işgalinden ve Mütareke ile milletin silâhları alındıktan sonra,  ilgili devletlere protesto telgrafları çekilmeye, mitingler yapılmaya  başlanmıştı. Ancak, henüz bağımsız bir Türk ajansı olmadığından  haberlerin alınması ve dağıtılması zor oluyordu. Meclis-i Mebusan  Başkanlığına çekilecek telgraflar İstanbul’a gönderilebiliyordu. Ancak,  diğerleri Antalya’daki İtalyan mümessili aracılığıyla diğer ülkelere  dağıtılıyordu. Mustafa Kemal, 16/17 Mart 1920’de, 20. Fırka  Komutanlığına çektiği telde, telgrafların bu yolla dış ülkelere  yollanmasının, birer suretlerinin de Ankara’ya yollanmasının iyi  olacağını açıklamıştı.81 Gene, 31 Mart 1920’de, Mustafa Kemal Paşa  tarafından Refet Bey’e çekilen telde, Ermenilerin Adana ve civarında  yaptıkları zulümlerin uygar dünyaya duyurulması için tebliğlerin İtalyan  Ajansı aracılığıyla yayılmasını istemişti. 82
Bu arada ülkenin önemli şehirleri işgal  altında olduğu için haberleşme konusunda da tedbirler alınması  düşünüldü. Bu bakımdan posta ve telgraf merkezlerinin kontrol altında  bulunması yerinde olacaktı, İstanbul işgal altında olduğu için, İstanbul  ile haberleşme mümkün olamamaktaydı. Bu durum bazı karışıklıklara ve  asayişsizliklere neden olabilirdi. Bu yüzden, 12. Kolordu Komutanı  Fahreddin Bey, 21 Mart 1920’de 41. Fırka Kumandanlığına alınacak  tedbirlerin neler olduğunu ve postanelerin kontrolünün gerektiğini  açıklamak zorunluluğunu duymuştu. 83
Haber alma konusunda yapılan işlerin en  önemlisi şüphesiz Anadolu Ajansı’nın kurulmasıdır. Yalnızca gazete  çıkarmak yeterli değildi. Bunlar için gerekli haberlerin sağlanması da  önemliydi. Bunun için de Halide Edip ve Yunus Nadi Bey’in çalışmaları ve  Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Ankara’da Anadolu Ajansı kuruldu. 6  Nisan 1920’de, az sayıda personel ve bir teksir makinesi ile işe  başlayan Anadolu Ajansı, Ulusal Bağımsızlık Savaşı boyunca, millî  birliği tehlikeye düşürecek kışkırtmalar ve yalanlara karşı milleti  uyanık tutmak ve ulusal bağımsızlığı sağlayacak karar ve hareketleri  zamanında bildirmekle önemli hizmetler yapmıştır.
Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasında izlenen  ulusal politika ile ters düşecek haberleri önlemek amacıyla Mustafa  Kemal Paşa’nın derlenen haberleri denetlediği, Ajans’ın halka doğru  haber vermek yolunda çalışmalar yaptığı, Büyük Millet Meclisinin aldığı  kararları halka ilettiği bilinmektedir. Böylece, halk-hükümet  bütünleşmesi de sağlanmış oluyordu.
Anadolu Ajansı kurulduktan bir süre sonra,  Ajans’ın tebliğlerinden İstanbul için önemli sayılabilecek haberlerin,  Bursa’da basımı ve çoğaltılması yoluna gidildi. Mustafa Kemal Paşa, 21  Nisan 1920’de, Bursa 14. Kolordu Komutan Vekiline çektiği telde, bu  hususları açıklayıp basılan haberlerin yeterli sayıdaki nüshalarının  İstanbul’da bilinen Ajans’a gönderilmesini duyurmuştu. 84 Ancak, yapılan  bütün çalışmalara karşın aksaklıklar olmaktaydı. Kurulan istihbarat  şubeleri de henüz yeniydi. Matbuat istihbarat Genel Müdürlüğü, yurt  dışına da haber iletmeye çalışmasına karşın, bu konuda yeterli olmadığı  milletvekilleri tarafından da belirtilmekteydi. Haber konusunda yeterli  olmadığı gibi, Anadolu Ajansı’nın halkı bilinçlendirmekten de uzak  olduğundan yakınıldığı göze çarpmaktadır. Ajans bir yana, Hâkimiyet-i  Milliye gazetesi bile yurdun her tarafına gönderilememekteydi.85 Bu  konuda her yerden yakınmalar olmakta ve Ankara, haberlerin her yana  ulaşması için gayret sarfetmekteydi. Bunu, Hâkimiyet-i Milliyeyi  incelerken daha iyi göreceğiz.
Anadolu Ajansı’nın her yere süratle  ulaşması için sürekli çaba harcanmıştır. Örneğin, Erkân-ı Harbiye Reis  Vekili Fevzi Paşa, İnebolu’daki İstihbarat Subayı Şevki’ye, Matbuat ve  İstihbarat Müdüriye-t-i Umumiyesi tarafından günlük telgrafla bildirilen  Anadolu Ajansı haberlerinin İstanbul’a ulaştırılmasını ve derhal her  tarafa dağıtılmasını, gecikmelerin önlenmesini emretmişti. 86 Bu  yazılar, haber alma teşkilâtının hızlı bir çalışma temposu içersine  girdiğini göstermektedir.
Anadolu Ajansı’nın, Sivas Kadınlar  Derneğine de bir sürü haber gönderdiğini bilmekteyiz. Anadolu Ajansı, 16  Mart 1920’de İstanbul’un işgali, 11 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusanın  dört ay içinde yeni seçimler sonunda açılması kaydıyla, kapanması  konusunda geniş bilgiler vermiştir. Anadolu Ajansı, 14 Nisan 1921’de,  Ankara’dan, Sivas Anadolu Kadınları Cemiyetine çektiği telde,  İstanbul’un işgali ve Meclisteki bazı milletvekillerinin tutuklandığı,  kurtulabilen mebusların Ankara’da toplanacak olan “Meclis-i Fevkâlade-i  Milliyeye iştirak etmek üzere buraya gelmiş ve gelmekte” olduklarının  bilindiğini, İstanbul’da karışıklıkların çıkması için her türlü  girişimlerin yapıldığını, ayrıca İstanbul basınının baskı altında  bulunduğunu bildirmekte “Vatanperverler, İstanbul Matbuatı ve alel-umûm  İstanbul tebligatı cebr altındadır. Milletin bu tazyikatı daima hatırda  bulundurmasını, İstanbul’da bulunan bütün vatanperverler ve bütün  ricâl-i aliye rica ediyorlar” diye, İstanbul’daki ağır baskıyı gözler  önüne sermekte, Tunus’taki İstanbul’un işgaline duyulan tepkileri, orada  yapılan mitingleri, İngilizlerin İstanbul’da “kuva-yı tenkiliye  kumandanlığı” adıyla bir memuriyet kurduklarını ve şimdilik  komutanlığına Ferit Paşa’nın yakınlarından Yusuf Rasih’in getirildiği  yolunda haberler vermektedir. 87
Anadolu Ajansı, 21/22 Nisan 1920’de, Sivas  Kadınlar Cemiyetine çektiği bir başka telde, İtilâf Devletlerinin  Türkiye’yi nasıl paylaşacakları konu edilmekte; Damat Ferit gibi kendi  amaçları doğrultusunda hareket edecek hükümet adamlarına gidip Anadolu  Müslümanları arasında “birbirlerini parçalayacak bir vaziyet ihdasından  ve Kuva-yı Milliyeyi tamamen zaafa düşürdükten sonra”, Ferit Paşa  Hükümeti tarafından daha önce kabul edilen sulh şartlarını düzenleme  kararı verildiği, ancak, Avrupa ve Amerika kamuoyunun kendi lehlerinde  olduğu, İzmir civarında millî müfrezelerin başarı kazandıkları dile  getirilmektedir. Aynı tarihlerde çekilen bir başka telde İngilizlerin,  İstanbul’da elleri altında olan hükümet vasıtasıyla “Teşkilât-ı Milliye  aleyhine bazı fetvalar çıkarmak üzere” zor kullandıkları, İstanbul’u  işgal ve Padişah’ı esir tutup, Damat Ferit Paşa’yı kendi emirlerine  soktuklarından, zorla birtakım fetvaları çıkartmalarının ihtimal  dahilinde olduğu, Amerika kamuoyunun kendi lehlerinde bulunduğu,  Hindistan’ın Pencap şehrinde büyük bir miting yapılıp Türk haklarının  savunulduğu, Hindistan’ın Londra ve Newyork’a bu konu için heyetler  gönderdiği yolundaki haberlerle hem Türkiye hakkında bilgi verilmekte  hem de halkın moral gücünün yükseltilmesine çalışılmaktaydı.88
Görülüyor ki 1920 Nisan’ında Anadolu Ajansı’nın çalışmaları eldeki kıt imkânlara göre, gene de iyi yürümektedir.
Anadolu Ajansı, bütün güçlüklere karşın,  kuruluşundan sonraki sürelerde sıkı bir çalışma ile örgütlenmiş ve  Anadolu’yu habersiz bırakmamak için çalışmalarını sürdürmüştür.Matbuat  ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi, 7 Haziran 1920’de, Saruhan  milletvekili Mustafa Necati tarafından önerilen yasa tasarısı ile Yunus  Nadi’nin başkanlığında hazırlanan “İrşat Encümeni Layihası”nda, Anadolu  Ajansı’nın ve basının önemi üzerinde uzun uzadıya durmuştur. Avrupa  Basını karşısında yasal hukukumuzu savunmak, dünya basınını sürekli  incelemek ve izlemek, zamanın gerekli kıldığı fikrî ve psikolojik  birliği sağlamak, kamuoyunu ayakta tutmak için Anadolu’nun çeşitli  yerlerinde gazeteler çıkartmak amacını güden Matbuat ve İstihbarat  Müdüriyet-i Umumiyesi, yükümlendiği görevleri yerine getirmek için, daha  önce kuruluşunu ve çalışmalarını konu ettiğimiz Anadolu Ajansı’nın  kendisine bağlanmasından da yararlanarak bu görevi daha iyi yerine  getirir duruma gelmiştir. İstihbarat işleri, yurt içinde istihbarat  şubeleri ve yurt dışında temsilcilik aracılığı ile, yönetilmesi ise,  Anadolu Ajansı, Hâkimiyet-i Milliye ve öteki gazeteler, broşürler,  kitaplarla yapılıyordu. Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi, 25  Aralık 1920’de çıkarılan yasa ile Dışişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Bu  müdürlük kurulmadan önce, onun görevlerini İrşat Encümeni yapmaktaydı.  1921 Bütçesi görüşülürken Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti sert  eleştirilere neden olmuştur. İstihbarat görevinin yerine getirilmediği  ileri sürülmüştür. Eleştiriciler arasında, bir süre bu müdürlüğü yapmış  olan Ahmet Ağaoğlu da bulunuyordu. Eleştiriler, Matbuat ve İstihbarat  Müdürlüğüne verilecek direktifin Misak-ı Millî olması gerektiği,  Müdüriyetin kitap, gazete çıkarmak girişiminde bulunmadığı, dilinin halk  dili olmadığı, içerde ve dışarda propaganda örgütlerinin kurulmadığı  noktalarında toplanmaktaydı. 89
1923’te, Matbuat ve istihbarat Müdürlüğüne  Zekeriya Sertel getirilmiştir. Sertel’in çalışmalarını ve görüşlerini  daha sonra açıklayacağız.
Sansür ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi
Daha önce de belirttiğimiz üzere Mustafa  Kemal Paşa, zararlı yayınların Türk kamuoyuna ulaşmasını ve halk  arasında bu yüzden karışıklık çıkmasını istememekteydi. Zararlı  yayınların kamuoyuna yayılmaması için, 6 Mayıs I920’de bir sansür  talimatnamesi çıkarılmış ve 20 Mayıs 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye’de  yayınlanmıştı. 19 maddelik bu talimatnamenin ilk maddesi, İstanbul ile  her çeşit resmî haberleşmenin yasak olduğu, sahildeki ilk sansür  merkezlerinde İstanbul’dan gelen resmî yazışmaların durdurulup gene  İstanbul’a gönderilmesi ile ilgilidir. İkinci madde, İstanbul  gazetelerinin taşraya girmesinin yasak olması konusundadır. Bütün  İstanbul gazeteleri sahil sansür merkezlerinden geriye yollanacaklardı.  Bu gazeteleri ve resmî evrakları kabul eden ya da geriye göndermeyen  memurlar “Hiyanet-i Vataniye” Yasası ile yargılanacaklardı.90 Görülüyor  ki İstanbul basını Anadolu hareketinden bahsetmemekte, yalnız Padişah ve  İstanbul Hükümetinden bahsetmekte, ancak, Ankara da bu yararsız basının  Anadolu’ya girmesini önlemekle misilleme yapmakta ve halkın  aldatılmasını önlemektedir. Sansür Yasasına göre, bakanlara ve resmî  makamlara gönderilecek yazılar sansürden geçememekte, bu da bir ikilik  çıkmasına neden olmaktaydı. 4 Temmuz 1920’de, bakanlara ve resmî  makamlara gönderilecek yazıların da sansürden geçirilmesi, Türkiye Büyük  Millet Meclisinde görüşüldü. Mustafa Kemal Paşa, toplantıda sansüre  gerek olup olmadığının tartışılmasının gerektiğini, sansürü uygulayacak  olan heyetin de sansüre bağlı olması, eğer olmak istemezlerse, mülkiye  memurlarının, kumandanların, halkın da aynı haktan yararlanma yoluna  gidebileceklerini, bunun ise uygun olmadığını, sansürün kalkmasının  henüz zamanı olmadığını vurgulamıştır. 91
Türkiye Büyük Millet Meclisinin  açılmasından sonra, Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi  kurulmuştu. İstihbarat konusu, 4 Mayıs 1920 günü, Türkiye Büyük Millet  Meclisinde konuşulmuş; 3 Mayıs 1920 tarihli yedi kişilik istihbarat  şubesinin teşkili ve üyelerinin genel heyetten seçilmesi konusunda  verilmiş olan takrir görüşülmüştü. Meclis Başkan Vekili Celaleddin Arif  Bey istihbarat şubesinin teşkilinin önemli olduğunu belirtmiş,  konuşmalar sonunda 15 kişilik bir komisyon kurulmuş ve bunlar yayın  heyetini de oluşturmuşlardır. 92 Ancak, haberlerin yerine ulaşmadığı  yolunda yakınmalar bir hayli artmıştı. Haberler gerçekten her yere  ulaşamıyordu. Millet habersiz kalıyordu. Yakınmalar Ankara’ya ulaşıyor  ve büyük ölçüde Ankara’yı meşgul ediyordu. Elimizde bu yakınmalar ile  ilgili pek çok örnek vardır.
15 Mart 1920’de, Samsun Müdafaa-i Hukuk  Cemiyeti Reisi Süleyman Bey, Ankara Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Temsiliyesi  Başkanlığına çektiği telde, bir haftadan beri memleketin geleceği  hakkında hiçbir haberin kendilerine ulaşmadığını ve gene, Adana,  Birecik, Maraş, Urfa, Bitlis, Diyarbakır, Siirt, Erzurum, Bayburt,  Aşkale, Van merkezlerine postanece emanet kabul edilmemesinin endişe  uyandırdığını, memleketin geleceği konusunda iyi, fena haberlerden günü  gününe haberdar olmak istediklerini açıklamaktaydı. 93 Hasankale’de  Müdafaa-i Hukuk Heyeti adına Bekir Bey, 17 Mart 1920’de Ankara’daki  Heyet-i Temsiliye Başkanlığına gönderdiği telde, on beş gündür durum  hakkında hiçbir bilgi alınamadığını, önemli bir yerde olan Pasinlilerin  mevcut durumdan haberdar olmak istediklerini belirtiyordu.94 18 Mart  1920’de, Mustafa Kemal Paşa, Hasankale Müdafaa-i Hukuk Merkezine  gönderdiği telde ise, ister istemez bilgileri Kolorduya ve Vilâyete  yazdıklarını, ayrıca kendilerine de bilgi vereceklerini duyurmuştu. 95  Aynı şekilde, 17 Mart’ta, Arapkir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Nafiz  Hasan, Urfa ve Ayıntap’ta bilgi alınamadığını 96 Ankara’ya yazmış, 19  Mart’ta Ankara’da Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal, Arapkir’e,  genel durum hakkında vilâyetlere bilgi verildiğini duyurmuş97, gene  Ankara Heyet-i Temsiliye’den Fahri, Elaziz’e bilgi gönderildiğini  açıklamıştır.98 Görüldüğü üzere, her yer bilgi edinmek için Ankara’ya  başvurmaktadır. Bu da örgütlenme yolunda önemli bir adım ve Anadolu’nun  Ankara’ya güveninin önemli bir örneğidir. Mustafa Kemal Paşa, bu konuya  eğilerek gerekli tedbirleri almıştır. Nitekim, 19 Mart 1920’de,  vilâyetlere, bağımsız mutasarrıflıklara, Müdafaa-i Hukuk Heyet-i  Merkeziyelerine çektiği telde, içinde yaşanılan bu buhranlı günlerde  habere her yerin gereksiniminin olduğunun anlaşıldığını, bunun için  birçok yerden Ankara’ya telgraf geldiğini, halkın bu genel gereksinimini  temin ve genel durum hakkında bütün milletin aydınlatılmasını rica  etmiştir. “ Buna karşın yakınmalar kısa bir süre daha sürmüştür. 20 Mart  1920’de, Malatya’dan yakınma olunca Mustafa Kemal Paşa “Şimdiye kadar  verilen istihbarat aynen verilecektir. Vilâyetten tebliğ edilmiyor mu?”  diye sormak zorunda kalmıştır. ı0° 21 Mart 1920’de, Düzce Kuva-yı  Milliye Komutanı Mahmut Nedim, Ankara’da Heyet-i Temsiliye Başkanlığına  gene haber alamamaktan doğan sıkıntıyı dile getirdiği gibi,ıül 26  Mart’ta Elaziz’de çıkan Şark gazetesinin müdürü Aziz, Millî Mücadele  için yardım yapmanın kendilerinin de görevleri olduğunu, tebliğlerin  yayınlanması için kendilerine de gönderilmesini rica etmiştir.102 29  Mart’ta, Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal verdiği cevapta, Heyet-i  Temsiliye istihbarat raporlarının vilâyet ve Müdafaa-i Hukuk Heyet-i  Merkeziyelerine verildiğini, artık bütün gazetelerin adreslerinin de  buraya ekleneceğini ve kendilerine de gönderileceğini açıklamıştır. 103  Ancak, gene de haberlerin gazetelere ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Çünkü,  Karahisar’dan 1 Nisan 1920’de yazılan yazıda haberlerin gazetelerine  gelmediği bildirilmiş, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa yazı üstüne “Her  tebliği tekmil Anadolu gazetelerine verecektik” diye not koymak zorunda  kalmıştır.104
Türkiye Büyük Millet Meclisinde  milletvekillerinden bazıları da Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i  Umumiyesinin iyi çalışmadığını Meclis’te konu edince, 26 Eylül 1920’deki  tartışma sırasında Mustafa Kemal Paşa söz almış ve gerçeğin ortaya  çıkması için, sorumlulara soru sorup onların bu gecikmeler konusunda  fikirlerinin alınmasının doğru olacağını, ondan sonra karar verilmesinin  iyi olacağını ileri sürmüştü.105
Ulusal Bağımsızlık Savaşı başladığından bu  yana Anadolu’da basın, kuvvetini ve sesini işittirmeye başlamıştır.  Önceleri Anadolu basını çok zayıf durumdayken, Ulusal Bağımsızlık Savaşı  sırasında kuvvetlenmiş ve sesini duyurmaya başlamıştır. Hatta  Kastamonu’da yayınlanan Açıksöz gazetesi, bir zamanlar İstanbul’un  Anadolu’ya daha üstün olduğunu hatırlatmış, ama,” artık halkı aydınlatan  ve bilgi veren İstanbul değil, Anadoludur” diyerek, İstanbul’un eski  öneminin kalmadığını ileri sürmüştür.106 Mustafa Kemal Paşa da, 28 Eylül  1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmada bunları daha  da etraflıca anlatmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da basının mevcut  olmadığının söylendiğini belirtmiş ve “Anadolu’da bir sene evvel, altı  ay evvel matbuat denecek bir şeyler yoktu. Bunu cümlemiz biliriz. Fakat,  bugün hakikaten Anadolu’da matbuat vardır ve bu matbuat, yine  Anadolu’da vukubulan mesainin neticesidir. Hemen hemen mühim bir  merkezimiz yoktur ki orada bir gazete çıkmamış olsun. Demek ki  Anadolu’da matbuat vardır. Binaenaleyh matbuat ihmal edilmemiştir.  Efendiler, bu matbuatın vücut bulması için ilk teşebbüsler yapılmış ve  vücut bulmuştur” demiştir. Mustafa Kemal Paşa, basın mensuplarının  durumlarına da değinmiştir: “Hayatlarını idame (sürdürme) etmek için  maddî muavenet (yardım); fakat ihtimal ki mevzubahis edilmek lâzım gelen  en mühim ve hakikî muavenet (yardım), fikri muavenet olacaktır ki bu da  yapılmıştır. Bütün gazetelere ne yolda idare-i kalem edeceklerine dair  tarafımızdan talimat verilmiştir ve bütün matbuatımız bu dairede ifa-yı  vazife etmektedir (görevini yapmaktadır).” demiştir. Ancak, bunlardan  bir gazetenin müstesna tutulması gerektiğini belirten Mustafa Kemal, bu  gazetenin de Yeni Dünya gazetesi olduğunu belirterek, belki genel  müdürler görevlerinde daha yeni olduklarından, genel durumu tamamiyle  anlayamadıklarını, kısa sürede görevlerini tam yapamamalarının, ihmal  sonucu olduğunun sanılmadığını ileri sürmüştür.107
Görülüyor ki haber alma, dağıtma,  istihbarat şubeleri kurmada geniş bir çalışma mevcuttur. Her yerde  istihbarat şubeleri açılmaktadır. Matbuat ve istihbarat Müdüriyet-i  Umumiyesi de kendisinden istenen bilgileri, istenen yerlere iletmeye  çalışmıştır. Bu konuda kendisine pek çok başvurular olmaktaydı. Örneğin  1. Sıkıyönetim Mahkemesi, Matbuat Genel Müdürlüğüne 26 Aralık 1920’de  başvurmuş ve 1919’a ait Tasvir-i Efkâr’ın nüshalarının kendilerine  ulaştırılmasını istemişti.108
istihbarat subaylarına Ulusal Bağımsızlık  Savaşı boyunca çok iş düşmüştür. Basın ile ilgili bilgilerin, ajans  haberlerinin zamanında öğrenilip Ankara’ya ve diğer yerlere  ulaştırılmasında istihbarat subayları etkili olmaktaydılar. İnebolu’daki  İstihbarat Subayı Şevki Bey, Erkân-ı Harbiye Başkanlığındaki Fevzi  Bey’e, 19 Ekim 1920 tarihli şifresine karşılık olarak çektiği telde,  Ziyat Bey tarafından gönderilen gazetelerin inebolu’da bir bir açılıp  sarıldığını, postanelere gönderildiğini açıklıyordu. Ancak fırtına  nedeni ile bazen gazete ulaşımında aksamalar ve karışıklıklar  oluyordu.109
Basın ile ilgili bilgiler ve haberler  Anadolu’ya, daha çok Ereğli ve Zonguldak yoluyla ulaşıyordu. Ama, az  önce bahsettiğimiz gibi bu da bazı gecikmelere neden olmaktaydı. Bunun  önlenmesi için 24 Kasım 1920’de, İnebolu İstihbarat Subayı Şevki Bey’e,  Erkân-ı Harbiye Başkanlığından yazılan yazıda, haber iletiminin gene  eskisi gibi, İnebolu üzerinden yapılması, ancak, olağanüstü hallerde  Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti emrindeki Ragıp Bey aracılığıyla  Zonguldak üzerinden yapılması düşünülmüştü. Ayrıca, Ajans ve gazeteler  gibi zabıt ceridelerinin de gönderilmesine çalışılacağı, ancak, bunların  çok az gönderilebileceği, oradaki basın matbaalarından yararlanılması,  İleri Gazetesinin Meclis Zabıtlarını basıp dağıttığının öğrenildiği  bildiriliyor; İnebolu’dan gönderilen Ankara gazetelerinin birer  sayılarının İstanbul gazetelerine de yollanması isteniyordu.110
Görüldüğü üzere, haber dağıtım yolunda bir  dizi tedbirler alınmıştır. Artık, Anadolu eskisi gibi habersiz  kalmamaktadır. Bu konudaki yakınmalar da yok denecek derecede  azalmıştır. İnebolu’dan, İstanbul gazetelerine Ankara gazetelerinden  birer sayı gönderilmesi ile İstanbul basını ile Anadolu basını arasında  bir bağ kurulmuş olmakta ve İstanbul basını da Anadolu olaylarını  öğrenebilmektedir.Artık, İstanbul’a haber gönderme yükünü yalnızca Bursa  taşımamaktadır.
Gazeteler ve gazetecilerle istihbarat  subayı ilgilenmekte ve bu işlerle ilgili paralar gerekli görüldükçe  Ankara tarafından ödenmekteydi. Gereksiz harcamalar olduğu takdirde  istihbarat subayı uyarılırdı. Fransızların Journal gazetesinin  muhabirine gereksiz yere üçbinbeşyüz kuruş ödenmişti. İnebolu istihbarat  Subayı Şevki, 28 Kasım 1920’de Erkân-ı Harbiye Umumiye Başkanlığına  çektiği telde, Journal gazetesi muhabirini İstanbul’a yolladığını,  ancak, adamın vapurda üçbinbeşyüz kuruşluk yemek yediğini, “Masrafı  Ankara Hükümeti verecektir”, diye ısrar ettiğini ve vapur kaptanı bu  yüzden kendisini dışarıya çıkarmaya kalktığından, bu parayı kendisinin  ödediğini belirtir.* 11 Ancak, istihbarat subayı ödenen parayı  istediğinde kendisine, bu şahsın Anadolu’ya Hükümetin emriyle gelmediği  bildirilmiş; kendisine de bu parayı ödemek için kimden emir aldığı ve  niçin ödediği sorulmuştur. Ayrıca, istihbarat subayının görevinin ne  olduğu da kendisine açıklanmıştır. Herhangi bir husus hakkında dikkat  çekecek bir olay ortaya çıktığında, istihbarat subayı olarak “bizi  haberdar etmeniz vazife olabilirse de vazife-i istihbariye ve irtibatiye  haricindeki” işlerle uğraşmamak gerekir, denmiştir.112
1920 yılının sonlarında artık Anadolu  basını güçlenmiş, haber alma teşkilâtları gelişmiş, hemen her yerde  istihbarat şubeleri kurulmuş, istihbarat subayları görevlerini eksiksiz  olarak yerine getirmek için canla başla çalışmaya başlamışlar, artık  Anadolu kamuoyu habersiz kalmaz olmuştur. Bütün bu işlerde Mustafa Kemal  Paşa’nın az önce bahsettiğimiz çalışma ve çabalarının, isteklendirme ve  yönlendirmelerinin büyük katkıları olmuştur.
İrade-i Milliye Gazetesinin Çıkarılması
Mustafa Kemal Paşa, 11 Eylül 1919’da Sivas  Kongresi sona ererken, Ulusal Bağımsızlık Savaşının önemini, yapılacak  işleri, mevcut durumu önce kendi milletine anlatmak kararma vardığından,  gazete çıkarmak gereğini duydu. Sivas Kongresi’nin üyelerinden ve  Sivas’ın emektar öğretmenlerinden Rasim Hoca ile konuşarak bir gazete  çıkaracağını, bunun sorumlu müdürlüğünü üzerine alacak, güvenilir bir  kişinin gerektiğini söyledi.
Rasim Hoca derhal araştırmaya başlayarak  öğrencilerinden yirmi iki yaşındaki Selahattin’in bu işte güvenilir kişi  olacağını söyledi. Gazeteyi çıkarmak için Sivas Valisi Reşit Paşa’dan  izin alındı. Gazetenin adı da başlık altı da Mustafa Kemal tarafından  konuldu. 14 Eylül 1919 tarihini taşıyan gazetenin yazıları tamamen  Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleri ile yazılmıştır.
Sivas Vilâyetindeki matbaada basım işleri,  Meşrutiyet döneminde getirilen ve kolla çevrilen bir baskı makinesi ile  gerçekleştiriliyordu. İstanbul aydınlarının gazeteden yararlanması ve  Ulusal Bağımsızlık Savaşının safhalarından bilgi edinmeleri de  düşünülüyordu. Çünkü, bu önemli bir husustu. Bunun için şu yola  başvuruldu. Sivas Vilâyeti Baytar Dairesinin kaşesi zarf olarak  kullanıldı ve Ulusal Bağımsızlık Hareketinin organı olan “İrade-i  Milliye” bu yol ile İstanbul’a sokulabildi. 113
İrade-i Milliye gazetesinin bütün sayfaları  Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile ilgili bilgileri kapsamaktaydı. Mustafa  Kemal Paşa’nın bildirileri, Heyet-i Temsiliyenin kararları, çeşitli  yazışmalar “İrade-i Milliyenin” başlıca kaynak ve konularıydı. İrade-i  Milliyenin ne olduğu, niçin bağımsızlık savaşına girişildiği, neler  yapıldığı, memleketin neden bu duruma düştüğü, şu andaki mevcut durum  kamuoyuna bu gazete vasıtasıyla duyurulmaktaydı.
İrade-i Milliyenin ilk sayısı 14 Eylül  1919’da çıkmış olup dört sayfa idi. İrade-i Milliyenin bu ilk sayısında,  İstanbullu Gazeteci İsmail Hami (Danişment)’nin önemli bir yazısı,  Kongre haberleri, Mustafa Kemal Paşa’nın Kongre’yi açış nutku,  Kongre’nin Padişah’a çektiği tel, millete hitap eden beyanname, Mustafa  Kemal’in Mayıs ayında Havza’da Padişah’a yolladığı telgraf yer alıyordu.  Diğer sayılar da bu şekilde Ulusal Bağımsızlık Savaşının amaçlarını ve  gelişimini belirten yazılarla sürüp gitmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta olduğu süre  içinde gazetenin yazıları ile yakından ilgilenmişti. Gazete, Mustafa  Kemal Paşa’nın Ankara’ya hareketi ile 18 Aralık 1919’daki sayısından  itibaren Mustafa Kemal’in kontrolünden çıkmıştı.
İrade-i Milliye, Mustafa Kemal Paşa’nın  denetiminden çıktıktan sonra bu gazete hakkında istekler, yakınmalar  ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal, 18 Aralık 1919’da, arkadaşlarıyla  Ankara’ya gitmek üzere Sivas’tan ayrılmasına 114 ve Ankara’ya gelmesine  karşın, İrade-i Milliye hakkındaki yakınmalar kısa sürede Mustafa Kemal  Paşa’ya iletilmiştir. Nitekim, Niğde’deki 11. Fırka Komutanı Mümtaz Bey,  30 Ocak 1920’de Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği şifre telde, Sivas’ta  daha önce yayınlanmakta olan İrade-i Milliye gazetesi adına abone olan  kişilerin isimleriyle, abone bedeli olan ikibinaltmış kuruşun 8 Aralık  1919’da Sivas’taki İrade-i Milliye Gazetesi Müdürlüğüne gönderildiğini,  ama bu gazetenin kendilerine yollanmadığını, artık bu gazete yönetimine  itimadın kalmadığını, bu yüzden de abone kaydının başarılı olamayacağını  belirtmekteydi. Mümtaz Bey ayrıca, toplanmış abone paralarının  Ankara’da yayınlanacak olan Hâkimiyet-i Milliye gazetesi adına  çevrilmesini ve böylece daha çok abone sağlanmasının mümkün olacağını da  dile getirmekteydi. 115 Mustafa Kemal Paşa, Niğde 11. Fırka Komutanı  Mümtaz Bey’e, 15 Ocak 1920’de verdiği cevapta, İrade-i Milliye  gazetesinin çıkarılmasında Heyet-i Temsiliye Sivas’ta iken yazı  işlerinde yardımcı olduğunu, İrade-i Milliyeye ait abonelerin başka bir  gazeteye devrinin olanaksız olduğunu, Sivas Heyet-i Merkeziyesine abone  sahiplerine aksamadan gazete göndermelerini duyuracağını bildirmekteydi.  Mustafa Kemal Paşa, Hâkimiyet-i Milliye’ nin durumuna da değinip  Ankara’da Hâkimiyet-i Milliyenin, aynı amaçla kurulduğunu ve yazı  işlerinin tamamen kendi gözetiminde olan başka bir gazete olduğunu  hatırlatmakta, bu yüzden bu gazeteye abone naklinin doğru olmadığını,  ama Hâkimiyet-i Milliye’nin her tarafta çok okunmasının sağlanmasını da  istemekteydi.116 Ayrıca, Mustafa Kemal Paşa, Sivas Heyet-i Merkeziyesine  15 Ocak 1920’de yazdığı bir yazıda, İrade-i Milliye gazetesinin  abonelere sürekli gönderilmediği yolunda yakınmaların olduğunu,  gazetenin abonelere düzenli gönderilmesi gerektiğini  hatırlatmaktaydı.117 Görüldüğü üzere, Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta  bulunduğu ve gazetenin yazıları ile ilgilendiği sıralarda hiçbir yakınma  olmadığı halde, Mustafa Kemal Sivas’tan ayrıldıktan sonra bazı  yakınmalar ortaya çıkmıştır. Ancak Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da  olmasına karşın, bu yakınmalar ile ilgilenmiş, Ulusal Bağımsızlık  Savaşının önemli yayın organlarından biri olan İrade-i Milliye’nin her  yere ulaşmasını sağlamak amacıyla gerekli girişimlerde bulunmuştur. 118
Hâkimiyet-i Milliyettin Yayını
Mustafa Kemal Paşa, îrade-i Milliye  gazetesini Ankara’ya getirmek istemiş, ama Sivaslılar, bunun Ulusal  Bağımsızlık Savaşını anlatan canlı bir anıt olarak kalmasını isteyince  İrâde-i Milliye’nin Sivas’ta çıkması daha uygun görülmüştü.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelişinin  ikinci günü, yine bir gazete çıkarmak ve böylece Ulusal Bağımsızlık  Savaşının amaçlarının ve yapılan işlerin Ankara’dan bütün yurda  duyurulmasını istedi. Gazetenin ismini bizzat kendisi koydu. Yazı işleri  müdürlüğüne, Mustafa Kemal’in çok sevdiği ve inandığı yedek subay Recep  Zühtü (Soyak) getirildi. Hâkimiyet-i Milliye adıyla gazete, 10 Ocak  1920’den itibaren haftada iki kez yayınlanmaya başladı. İlk sayıda,  birinci sayfayı tamamen kaplayan “Heyet-i Tahririye” imzalı yazı,  Mustafa Kemal Paşa tarafından Hakkı Behiç’e not ettirilerek  yazılmıştı.119
Gazetenin ilk sayısında Hâkimiyet-i  Milliyenin çıkış sebebi ve adının neden bu şekilde konduğu şöyle  açıklanmıştı: “Bugünden itibaren mevki-i intişara çıkan ve sütunlarında  bütün Anadolu ile onu alâkadar eden muhitlerin ahval ve hadisatını  ihtiva edecek olan gazetemize bu ismi tesadüfi olarak vermedik.  Gazetemizin ismi, aynı zamanda takip edeceği tarihî mücadelenin de  nev’idir. Şu halde diyebiliriz ki Hâkimiyet-i Milliyenin mesleği,  milletin müdafaa-i hâkimiyeti olacaktır.” Hâkimiyet-i Milliye  gazetesinin doğuş nedeni de şöyle açıklanmıştır: “İşte Kuva-yı Milliye,  Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtı bu ıztırarın mevlûdu ve bu  ahval ve hadisatın netice-i tabiiyesidir. Hâkimiyet-i Milliye gazetesi  de bu hadisattan doğuyor.” 120
Hâkimiyet-i Milliye, ilk sayısında  açıkladığı gibi, bütün Anadolu ile onu ilgilendiren durum ve olayları  kapsayan haberleri verecektir. Hâkimiyet-i Milliye, “Milletin müdafaa-i  hâkimiyeti” olacaktır. Heyet-i Tahririye imzalı yazıda, Türkiye’nin son  durumuna değinilmekte, yapılan hainlikler ve işgaller anlatılmakta ve  “Kuva-yı Milliye” ile “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk” teşkilâtının  doğmasının bu şartlardan kaynaklandığı ve Hâkimiyet-i Milliyenin de bu  şartlar yüzünden yayın hayatına girdiği vurgulanmaktadır. Daha sonra,  artık milletin uyandığı, milletin hür ve bağımsız yaşayacağı, ilerlemeye  muhtaç olduğu, gazetenin de bu amaca hizmet edeceği açıklanmaktaydı.121
Hâkimiyet-i Milliye gazetesi, kamuoyuna  Kuva-yı Milliyenin ne olduğunu, ne için kurulduğunu, ne yapmak  istediğini de anlatmakta, bu önemli konuda kamuoyunun aydınlanmasına  yardım etmektedir.
Hâkimiyet-i Milliyenin 11 No’lu sayısında,  Kuva-yı Milliye ile hükümet arasında ikilik olmadığı belirtilmiş ve  Kuva-yı Milliyenin “milletin ruhundan ve ihtiyac-ı beka ve istiklâlden”  doğduğu, bu birliği kimsenin bozamayacağı açıklanır ve “Kuva-yı Milliye  dağılsın demek, millet dağılsın demektir” denir. Aynı yazıda, Kuva-yı  Milliyenin hemen hemen bütün fırkalar ve siyasî eğilimlerin üstünde  genel bir coşkunlukla karşılandığı, oysa Kuva-yı Milliyenin verecek  rütbeleri, dayanakları; bir fırka gibi, sevenleri memnun kılacak,  mevkileri, memuriyetleri olmadığı ve Kuva-yı Milliyenin en buhranlı  zamanlarda vatanın kurtulması amacıyla halkı “ruhen ve fikren  birleştirmiş” olduğu açıklanmaktadır.122 Esasen, düzenli ordunun önemli  bir kısmını Kuva-yı Milliyeciler oluşturmuştur.
6 Şubat 1921’de Hâkimiyet-i Milliyede, daha  önce ve sonra Mustafa Kemal’le mülakatlar yapan ve bunları Tasvir-i  Efkârda yayınlayan123 ve Mustafa Kemal ile Anadolu’da da görüşmüş olan  Ruşen Eşref (Ünaydın)’in Mustafa Kemal Paşa ile yapmış olduğu uzun bir  mülakat yayınlanır. Bu esnada Londra Konferansı’nın hazırlıkları  yapıldığından, delegeler 7 Şubat’ta yola çıkacaklarından mülakatın ana  konusu bu noktalar üzerinde toplanmıştı.124
Hâkimiyet-i Milliyenin yazıları Heyet-i  Temsiliye tarafından düzenlenmekteydi. Mustafa Kemal Paşa, 13 Ocak  1920’de, 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’ya yazdığı yazıda,  Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye adlı bir gazete çıkardıklarını, bunun özel  bir gazete olduğunu, yazılarının Heyet-i Temsiliye tarafından  verilmekte olduğunu doğrulamaktaydı.125
Hâkimiyet-i Milliyenin başyazılarının  çoğunda imza yoktur. Bunların önemli bir kısmının Mustafa Kemal’in  kaleminden çıktığı, yazıların üslûbundan anlaşılmakta ise de bunu  ispatlama olanağı yoktur. Altında tek yıldız olan makalelerin Mustafa  Kemal’e ait olduğu söylenmektedir.
Hâkimiyet-i Milliye gazetesi çok zor  şartlar altında, kıt olanaklar ile yayınlanmaya başlamış ve bu şartlar  altında görevini sürdürmüştür. Gereksinimler yavaş yavaş sağlanmaktadır.  Recep imzasıyla Harbiye Nezareti Başyaveri Salih Bey’e 5 Mart 1920’de  çekilen telde, şapoğraf makinesine şiddetle gereksinim duyulduğu, birkaç  yedek muşamba ve bolca mürekkeple bir şapoğraf alınıp gönderilmesi  istenmişti.126 Mustafa Kemal Paşa da bir şapoğraf makinesine çok acele  gereksinim duyulduğundan, satın alınıp kurye ile Ankara’ya  gönderilmesini Harbiye Nezareti Başyaveri Salih Bey’e duyurmuştu. 127  Makine satın alınıp gönderilecektir. Matbaa için kağıda büyük gereksinim  duyulmaktaydı. Zor da olsa kağıt sağlanabilmekteydi. Eskişehir’den daha  önce istenen dört yüz kırk iki kıyye kağıttan (okka), Mustafa Kemal’in  20 Nisan 1920’de Eskişehir Mutasarrıfına yazdığı yazıdan anladığımıza  göre, iki yüz yetmiş iki kıyyesi gelmiş, gerisi de istenmişti.128
Bu kadar zor şartlar altında çalışan  Hâkimiyet-i Milliye gazetesi halkın haber isteği ve Ulusal Bağımsızlık  Savaşı yanında olması nedeni ile doğmuştur. Hâkimiyet-i Milliye  gazetesi, 10 Ocak ig2o’de çıkmadan önce Mustafa Kemal Paşa’ya, yurdun  her köşesinden haber alınamadığı yolunda yazılar gelmekteydi. Trabzon  Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı adına Ahmet, 2 Ocak ig2o’de, Ankara’da  Hukuk-u Milliye Heyet-i Temsiliyesine çektiği telde, millî bağımsızlığın  konu edildiği ve ulusal geleceğimizin saptanacağı bu nazik zamanda  İstanbul gazeteleri arasında birlik olmadığı, millî girişimleri bozan,  bütün İslâm dünyasını zedeleyen dedikoduların çıkmasının üzüntü  yarattığı, İstanbul’a telgraflar çekilerek bozulan millî birliğin  sağlanması gerektiği, bunun tersine hareket edecek gazetelerin milletin  gözünde zararlı sayılacağı bildirildiğinden, bütün vilâyetlere ve  elviye-i müstakile (Vilâyete bağlı olmayıp, doğrudan Dahiliye Vekâletine  bağlı Çanakkale, Bolu, İzmit gibi sancaklar)’nin kendilerine bağlı  yönetimleriyle aynı yola başvurmaları ve İstanbul basınına selâmet ve  adalet adına gerekli yolda hareketlerinin duyurulması rica  olunmaktaydı.129
Görülüyor ki Anadolu’da kuvvetli bir basın  örgütüne gereksinim vardır. İstanbul basınının tutumu beğenilmemektedir.  Bütün bunlar Mustafa Kemal Paşa’ya, Ankara’da bir gazete çıkarma  fikrini aşılamaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Trabzon’dan gelen bu yazıya 7  Ocak 1920’de verdiği cevapta, bu düşüncelerin çok yerinde olduğunu,  bütün heyet-i merkeziyelere durumun duyurulduğunu bildirip teşekkür  etmiştir. 13° Aynı şekilde, 8 Ocak 1920’de, Sinop Müdafaa-i Hukuk Reisi  adına Hilmi, İstanbul matbuatından hoşnutsuzluğunu bildirmiş ve İstanbul  Matbuat Cemiyeti Başkanlığına çektiği teli, Ankara Heyet-i Temsiliye  Başkanlığına göndermiştir. Bu telgraftaki hususlar da aşağı yukarı  Trabzon’dan yazılan yazıdaki hususları kapsamakta, vatan ve millete  yararlı yayınlar yapılmasını, bu hususların bütün İstanbul gazetelerine  duyurulması istenmekteydi. 131 Çerkeş’ten Ankara’ya ahali adına  Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Heyet-i Merkeziye Başkanı Hüsnü de 10 Ocak  1920’de çektiği telde, kamuoyunu aydınlatacak olan Türkçe gazetelerin şu  sıralarda görevlerini unutarak, millî birlik ve girişimleri bozarak  zararlı dedikoduları yayınladıkları, İstanbul basınının görevini  yapmasını, aksi takdirde bu gazetelerin zararlı kabul edileceğinin  basına duyurulmasını istemekteydi.132 Trabzon’dan ve diğer yerlerden  gelen yazılar üzerine Mustafa Kemal Paşa derhal harekete geçmiş,  Trabzon’a daha önce cevap verdiği için, Trabzon dışındaki bütün heyet-i  merkeziyelere 7 Ocak 1920’de bir tamim yollamıştı. Bunda, İstanbul  basınının birliğe gereksinim duyulan şu anda millî birliği bozucu  yayınlar yaptıkları, bu şekilde yayın yapacak olan gazetelerin millet  gözünde zararlı kabul olunacağının heyet-i merkeziyelerce İstanbul’a  duyurulması gereği bildiriliyordu.133 Heyet-i merkeziyeler de İstanbul  Matbuat Cemiyetine bu tarzda hareketleri sürdüğü takdirde, gazetelerinin  kendi bölgelerine sokulmayacağını duyurmaya başlamışlardı. Mustafa  Kemal Paşa, bu yoldan hareket ile, daha önce de belirttiğimiz üzere,  İstanbul basınının Anadolu’ya sokulmamasını sağlamıştı. Nitekim, bu  konudaki tamim etkisini her yerde hissettirmiş ve duyarlılığı  artırmıştı. 11 Ocak 1920’de, Sivas Heyet-i Merkeziyesi adına Hulusi  Turgut, Ankara’ya çektiği telde, İstanbul basınının bu yolda hareketine  devamı halinde, zararlı yayına son vermediği takdirde, İstanbul  gazetelerinin “İstanbul muhitinden harice çıkarılmadan yüzlerine  çarpılacağının müessir bir lisanla”, 4 Ocak 1920’de İstanbul Matbuat  Cemiyetine duyurulduğunu, daha önce (7 Ocak’ta) vilâyetlere ve onlara  bağlı kazalara gönderilen tamime göre de bu tarzda başvuruların  yapıldığını açıklamaktaydı.134
Görüldüğü üzere, İstanbul basınının millî  birliği bozucu davranışı karşısında Anadolu bir bütünlük arz etmiş ve  ulusal bağımsızlık konusunda ne kadar duyarlı olduğunu göstermiştir.  Mustafa Kemal, işte tam bu sıralarda, Anadolu’nun bu haki: feryadının da  etkisiyle Ankara’da bir gazete çıkartmak yoluna gitmiş, az önce de  belirttiğimiz üzere, 10 Ocak 1920’de Hâkimiyet-i Milliye yayın hayatına  girmişti.
Mustafa Kemal Paşa, Hâkimiyet-i Milliye’nin  çıktığının ertesi gününden itibaren derhal gazeteye abone bulma yolunda  çalışmalara da girişti. 11 Ocak 1920’de, Heyet-i Merkeziyelere çektiği  telde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin programında bulunan  ve onun gözetiminde haftada iki gün çıkarılan Hâkimiyet-i Milliye  gazetesinin nüshalarının yeterli sayıda posta ile gönderildiğini,  gazetenin yıllık abone ücretinin üçyüz, altı aylığının yüzaltmış kuruş  olduğunu, abone bedellerinin Ziraat Bankası aracılığıyla gönderilmesini  duyurmuştu.135
Hâkimiyet-i Milliye’ye Anadolu’da büyük  ilgi duyuldu. Gazetenin diline kadar ilgilenenler olmuştur. Nazillili  Mevki Komutanı Servet Bey, 14 Ocak 1920’de, Mustafa Kemal Paşa’ya  çektiği telde, Irade-i Milliye’nin dilinden çok kez yakındığını,  Hâkimiyet-i Milliyenin Heyet-i Temsiliye gözetiminde çıkarılacağının  öğrenildiğini belirtip gazete ile kimin uğraşacağını sormuştu. Mustafa  Kemal Paşa, Servet Bey’e aynı gün çektiği telde, Hâkimiyet-i Milliyenin  yazı işleri ile Heyet-i Temsiliye üyelerinden Hakkı Behiç Bey’in  uğraştığını bildirmişti. 136
Mustafa Kemal Paşa, Hâkimiyet-i Milliye’nin  her nüshasından yedi yüz adedinin İstanbul’daki Çanakkale Mevki  Müstahkem Komutanı Miralay Şevket Bey’e göndermekteydi. Amaç, Ayan ve  Mebuslar Meclislerine mensup üyelere bunların dağıtılması, bayilerle de  satılıp abone kaydının yapılmasıydı. Abone ücretleri de Ziraat Bankasına  yatırılacaktı.137
Mustafa Kemal Paşa, 24 Ocak tarihinde de  İstanbul’da 10. Fırka Komutanı Kemal Bey ve milletvekillerinden Rauf  Bey’e, Hâkimiyet-i Milliye’nin istanbul’da emniyetle dağıtımının  sağlanması için gerekli tedbirlerin alınmasını; nereye, ne kadar  verildiğinin bildirilmesini de rica etmişti. 138 Bu arada Anadolu’nun  çeşitli yerlerinden gazeteye abone olmak için başvurular da başlamıştı.  Mardin 5. Fırka Kumandanı Kenan, Hâkimiyet-i Milliyenin senelik ve altı  aylık abonesinin ne kadar olduğunu Ankara’ya sormuş,139 Mustafa Kemal de  21 Ocak 1920’de abone ücretlerinin ne kadar olduğunu kendisine  iletmişti. 14° Abone bedelleri ise Ankara’ya gelmeye başlamıştı.  Erzincan’dan, Erzurum’dan altıbinüçyüz-yirmi kuruş abone ücreti alınmış,  gazeteler buralara muntazaman gönderilmeye,141 Adana’ya dokuzuncu  sayıdan itibaren otuzar adet yollanmaya başlamıştı.142 Bu konulardaki  bütün yazışmaları Mustafa Kemal Paşa yerine getirmekteydi.
Artık Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile ilgili  bütün yazılar, Anadolu’nun her yerinden Hâkimiyet-i Milliye’ye gelmekte  ve orada basılmakta idi. 12 Mart 1920’de, Salihli Müdafaa-i Hukuk-u  Osmaniye Heyeti Başkanı Zahit, 2 Mart 1920’de Yunanlıların, Ödemiş  Cephesinde Kuva-yı Milliye ile başladıkları savaşta, Tabak, Ovacık,  Söğüt ve diğer yerlerde, Ödemiş Ovasının her yerinde yaptıkları zulmü  dile getirmekte, binlerce kişinin göç ettiğini Hâkimiyet-i Milliyeye  iletmekteydi.143 Bu tip haberler çok olup bunlar Hâkimiyet-i Milliyede  sürekli olarak yayınlanmakta idi. Yöneticiler ve Anadolu halkı Mustafa  Kemal’e bu ölüm kalım mücadelesinde ellerinden gelen yardımı  yapmaktaydılar. Nitekim, Eskişehir Mutasarrıfı Fatin, 18 Şubat 1920’de,  Mustafa Kemal Paşa’ya yolladığı telde, Islama kılıç çeken Avrupalıların  Türkler hakkında izledikleri haince emelleri bütün Müslümanlara yaymak  için Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına binlerce nüshanın Eskişehir’de ya da  Ankara’da basılabileceğini belirtmiştir. 144
Anadolu basını İstanbul’dan bir türlü bilgi  alamamaktaydı. Sıvastaki îrade-i Milliye ve Heyet-i Merkeziye bu konuda  sıkıntılıydılar. 21 Şubat’ta Mustafa Kemal’e çektikleri telde, bir  aydır Hâkimiyet-i Milliyenin dışında başka haber alamadıklarını,  İstanbul’daki Meclisten ilk başlarda bilgi aldıkları halde, son bir  aydır bilgi almadıklarını, esasen İstanbul Basınının haberlerinin önemli  bir kısmının sansür edilmekte olduğunu, Rauf Bey’in Osmanlı Mebusan  Meclisindeki önemli nutkunu İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyetinin  İstihbarat Kaleminin göndermesiyle elde edebildiklerini açıklamışlardı.  145
Görülüyor ki İstanbul basını, sansür  nedeniyle ve işgal kuvvetlerinin İstanbul ve diğer yerlerdeki etkileri  dolayısıyla tam olarak çalışamamaktadır. Bunu İrade-i Milliye de  doğrulamaktadır. O halde en önemli kaynak Hâkimiyet-i Milliyedir. Buna, 6  Nisan 1920’de Anadolu Ajansı da katılacaktır.Anadolu gazeteleri sürekli  Hâkimiyet-i Milliyeyi kaynak göstermek yoluna gideceklerdir. O halde  Hâkimiyet-i Milliye’nin yükü ve sorumluluğu büyüktür. Anadolu halkı ve  basın kendisinden çok büyük hizmetler beklemektedir. Hâkimiyet-i  Milliye, bu görevini eksiksiz yerine getirmeye çalışacak ve bunda da  başarılı olacaktır.
1 Bilge Umar, İzmir’de Yunanlıların Son Günleri, Ankara 1974, s. 181-182.
2 Bilge Umar, a.g.e., s. 229-230.
3 Payitaht Gazetesi, 2 Şubat 1921, No. 8, 29; Ocak 1921, No. 17, 19; Şubat 1922 vb.
4 Server İskit, Türkiye’de Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış, İstanbul 1939, s. 153.
5 Hüseyin Hatemi, Basın Ahlâkı, İstanbul 1978, s. 71-75.
6 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, c. 2, s. 329.
7 Minber, 2 Kasım 1918, No. 2.
8 Minber, 7 Kasım 1918, No. 7.
9 Minber, 16 Aralık J918, No. 45.
10 Minber, 20 Aralık 1918, No. 49.
11 Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî  Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, Hazırlayanlar: Mehmet Kaplan-İnci  Enginün-Birol Emil-Necati Birinci-Abdullah Uçman), İstanbul 1981, c. II,  s. 706.
12 a.g.e., s. 1075-1080.
13 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1938), IV, 1964, s. 191-192.
14 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Dosya 1335/32, Fihrist 48.
15 Tasvir-i Efkâr, n Ekim 1919 “İade-i  Muhacirin Heyeti ile I, daha sonraları İzmir Kuva-yı Milliyesi” başlığı  altında 11 Ekim 1919 ile 24 Aralık 1919 arasında 17 tefrikalık yazı. Bir  kısmı sansür nedeniyle boş olarak yayınlanmıştır.
16 Tasvir-i Efkâr, 20 Ekim 1919, sayı 2876, s. 2.
17 Tasvir-i Efkâr, 26 Ekim 1919, sayı 2882.
18 Tasvir-i Efkâr, 8 Ekim 1919, sayı 2864.
19 Tasvir-i Efkâr, g Ekim 1919, sayı 2865.
20 Tasvir-i Efkâr, 12 Ekim 1919, sayı 2868.
21 Tasvir-i Efkâr, 15 Ekim 1919, sayı 2871, s. 2.
22 Tasvir-i Efkâr, 26 Ekim 1919, sayı 2891, s. 2.
23 Tasvir-i Efkâr, 3 Kasım No. 2890.
24 Tasvir-i Efkâr, 10 Kasım No. 2897.
25 Tasvir-i Efkâr, 20 Aralık 1919, No. 2943.
25 Tasvir-i Efkâr, 21 Aralık 1919, No. 2944.
27 İkdam, 23 Haziran 1919, No. 8036; 26 Haziran 1919, sayı 8039; 28 Haziran 1919, No. 8041.
28 İkdam, 26 Mayıs 1919, sayı 8008, “İzmir  İçin Taşrada Tezahürat”; 30 Mayıs 1919, sayı 8012 “Bugün  Sultanahmet’teki Muazzam Mitinge Gidiniz”; 31 Mayıs 1919, sayı 8031  “Sultanahmet Meydanında Yüzbine Karib Ehl-i Tevhidin İçtimâi” vb.
29 İkdam, 4 Ocak 1920.
30 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ergenekon, Ankara 1981, s. 15, 25.
31 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, a.g.e., s. 29-31.
32 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, a.g.e., s. 61-63.
33 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, a.g.e., s. 66.
34 Hukuk-u Beşer, 8 Şubat 1919, sayı 11.
35 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1938), IV, Ankara 1964, s. 239-240.
36 Lord Kinross, Atatürk (Bir Milletin Yeniden Doğuşu), İstanbul 1981, s. 296.
37 Lord Kinross, a.g.e., s. 302.
38 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1918), IV, Ankara 1964, s. 239-240.
39 a.g.e., s. 275.
40 a.g.e., s. 272.
41 a.g.e., s. 273.
42 a.g.e., s. 310.
43 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, istiklâl Arşivi, Klasör 366, Dosya 13, Fihrist 12.
44 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 366, Dosya 13, Fihrist 10.
45 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 259, Dosya 19, Fihrist 82.
46 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1919-1938), IV, 1964, s. 150.
47 a.g.e., s. 308.
48 15 Ekim 1919’da Çerkez Abdülvehhap  tarafından Sivas’ta Millî Kongre Heyet-i Temsiliyesi Başkanlığına  çekilen telgrafta, Doktor Şerefettin’in, Bolu’da çıkan Dertli  gazetesinde yazdığı makalede, İslâm ahaliyi Kürt, Türk, Çerkez, Abaza,  Laz, Gürcü, Boşnak diye ayırıcı neşriyatla kışkırttığı belirtilmiş,  Mustafa Kemal Paşa da, 20 Ekim’de, Bolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyet-i  Merkeziyesine çektiği telde, İslâm halkı üzerinde bu şekilde karışıklık  çıkaran yazıların yayınlanmamasını istemiştir. Atatürk Arşivi, Klasör  14, Fihrist 29, 29/29/1-2.
49 Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 43.
50 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Dosya 1335/32, Fihrist 1.
51 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 15, Dosya 335/1, Fihrist 8.
52 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 17/1.
53 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 17.
54 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19.
55 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19/1.
56 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19/1-2.
57 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19/3.
58 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 23, 23/1.
59 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 23/2.
60 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19/4-5.
61 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 19/6.
62 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 12/1-2.
63 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 27.
64 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 28.
65 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20.
66 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20/1.
67 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20/2.
68 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20/3.
69 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20/5-6.
70 Tasvir-i Efkâr, 13 Ekim 1919, sayı 2869.
71 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 14, Fihrist 20/4.
72 Tasvir-i Efkâr, 24 Aralık 1919, sayı 2937.
73 Tasvir-i Efkâr, 21 Ekim 1919, sayı 2877.
74 Tasvir-i Efkâr, 15 Ekim 1919, No. 2871. Yolda Niğde’den geçerken seçimleri de görmüşlerdir.
75 Tasvir-i Efkâr, 3 Aralık 1919, No. 2920.
76 Tasvir-i Efkâr, 22 Ekim 1919, sayı 2878.
77 Tasvir-i Efkâr, 31 Ekim 1919, sayı 2878.
78 Tasvir-i Efkâr, 27 Ekim 1919, No. 2883.
79 Ruşen Eşrefin “Mustafa Kemal Paşa ve  Rauf Beyle Mülakat” adlı, üç sayı süren yazı dizisi için bak: Tasvir-i  Efkâr; 23 Kasım 1919, No. 2919. Mülakatın yapılış tarihi 23 Ekim 1919.  Tasvir-i Efkâr, 25 Kasım 1919, No. 2912. Mülakatın tarihi 24 Ekim 1919  Amasya. Tasvir-i Efkâr, 29 Kasım 1919, Mülakat tarihi 25 Ekim 1919  Amasya.
80 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ankara 1964, s. 128-129.
81 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, istiklâl Arşivi, Klasör 259, Dosya 19, Fihrist 50.
82 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 259, Dosya 19, Fihrist 71.
83 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 392, Dosya 54, Fihrist 47.
84 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 259, Dosya 19, Fihrist 100.
85 İhsan Güneş, Birinci Büyük Millet  Meclisinin Düşünce Yapısı (Basılmamış Doktora Tezi), Dil ve  Tarih-Coğrafya Fak. Kitaplığı, No. 269.
86 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 658, Dosya 19, Fihrist 6.
87 Ankara Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâpları Enstitüsü Kütüphanesi Arşivi, No. 37/50986.
88 Ankara Üniversitesi, Atatürk tikeleri ve inkılâpları Enstitüsü Kütüphanesi Arşivi, No. 37/50987.
89 İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşında Türk Basını (Mayıs 1919-Temmuz 1921), Ankara 1981, s. 41-46.
90 Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi (Ankara), No. 31.
91 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara 1961, s. 122.
92 Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, c. 1, Devre. 1 (3. celse) 4.5.336, s. 212-213.
93 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Dosya 336/24, Fihrist 16.
94 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 17.
95 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 17/1.
96 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 17/1-2.
97 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 18.
98 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 18/1.
99 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 19.
100 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 20.
101 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 21.
102 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 22/1.
103 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 22.
104 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 22/2.
105 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara 1961, s. 122.
106 Açıksöz Gazetesi (Kastamonu) 20 Temmuz 1919, sayı 6.
107 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, Ankara 1961, s. 125-126.
108 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 459, Dosya 1914, Fihrist 89.
109 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 638, Dosya 19, Fihrist 3/3.
110 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 638, Fihrist 3.
111 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 638, Fihrist 13/2.
112 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 638, Fihrist 13, 13/21.
113 Fuat Süreyya Oral, Türk Basın Tarihi  (1919-1963), Ankara 1968, c. II, s. 40-41, Ömer Sami Coşar, Millî  Mücadele Basını, İst. (Basım tarihi yok), s. 115.
114 Fuat Süreyya Oral, a.g.e., s. 41.
115 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 29, Dosya 1336/24, Fihrist 21.
116 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, istiklâl Arşivi, Klasör 29, Fihrist 3.
117 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, İstiklâl Arşivi, Klasör 29, Fihrist 4/23, 4/27.
118 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi ve İstiklâl Arşivinde bilgi mevcuttur.
119 Fuat Süreyya Oral, Türk Basın Tarihi  (1919-1965), c. II, Ankara 1968, s. 42, Ömer Sami Coşar, Millî Mücadele  Basını, İst. (Basım tarihi yok), s. 123.
120 Hâkimiyet-i Milliye (Ankara); 10 Ocak  1920, sayı 1, Ayrıca bak: Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele  ve Gazi Mustafa Kemal. Hazırlayanlar: Mehmet Kaplan-İnci Enginün-Birol  Emil-Necati Birinci-Abdullah Uçman, İstanbul 1981, Kültür Bakanlığı Yay.  s. 199-201.
121 Hâkimiyet-i Milliye (Ankara), 10 Ocak 1920, sayı 1.
122 Hâkimiyet-i Milliye (Ankara), 24 Şubat 1920, No. 11.
123 Necat Birinci, Ruşen Eşrefin Mülakatlarına Göre Mustafa Kemal Paşa, Ankara 1984, Türk Dili Dergisi, sayı 395-396, s. 437.
124 Hâkimiyet-i Milliye (Ankara), 6 Şubat 1921, No. 101.
125 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Ank. 1964, s. 162.
126 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 23.
127 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 23/1.
128 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 259, Fihrist 23.
129 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 1.
130 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 1/a.
131 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 1/4.
132 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 1/5.
133 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 13.
134 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 1/6-7.
135 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 6/1-2-3.
136 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 4, 4/1.
137 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 6.
138 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 7/2.
139 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 7.
140 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 7/1.
141 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 10, 11.
142 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 12.
143 Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 73.
144 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 12 /1.
145 Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Atatürk Arşivi, Klasör 29, Fihrist 13.
Prof. Dr. Yücel Özkaya
Kaynak: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 3, Cilt: I, Temmuz 1985
 
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri