Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlılar ve müttefiklerince kaybedilmesi  üzerine İtilaf Devletlerinin Osmanlılarla bir ateşkes anlaşması  yapmaları beklenmekteydi. Mustafa Kemal bunun bir an önce yapılması için  İstanbul Hükümeti'ni uyarmıştı. Fakat bu sırada Talat Paşa Hükümetten  istifa etmişti. Yerine Ahmed İzzet Paşa Sadrazam oldu. Yeni sadrazam  Mustafa Kemal'in eski komutanlarındandı ve iyi niyetliydi. Başkan  Wilson'a başvurularak ateşkes anlaşmasının yapılması istendiyse de  İngilizler Osmanlı Hükümeti'ne Limni'nin Modros limanında bulunan  Agamenon zırhlısına temsilcilerini göndermelerini ve bir anlaşma  yapılacağını bildirdi. Mondros'ta yapılacak görüşmelere Damat Ferit Paşa  gitmek istiyordu. Bu konuda garip iddiaları vardı Ferit Paşa'nın. O  yıllarda İngiltere tahtında bulunan kralın babasının dostu olduğunu  söylüyordu. 
Padişahın kızkardeşi ile evlenmeden önce bir süre Osmanlı  İmparatorluğu'nun Londra Elçiliği'nde sekreter olarak çalışmıştı. Bu  yüzden eski kralla dostluğu bulunduğunu şayet önerileri kabul edilmezse  bir zırhlı isteyerek İngiltere'ye gideceğini ve kralı "ben senin babanın  dostuyum istediklerimi kabul et" diye zorlayabileceğini ileri  sürüyordu. Bu kadar tutarsız iddialar ileri sürmesi ve padişahın da onun  gönderilmesi eğiliminde olduğunun anlaşılması karşısında Sadrazam Ahmet  İzzet Paşa şiddetle karşı koyma zorunda kaldı ve Damat Ferit Paşa'nın  gönderilmesine karar verilirse görevinden ayrılacağını bildirdi. Padişah  ısrar edemedi ve Bahriye Nazırı Rauf Bey Reşat Hikmet ve Sadullah  Beyler temsilci olarak seçildiler.
Vis Amiral Calthrope ile yapılan görüşmeler sonunda 30 Ekim 1918  tarihinde Mondros ateşkesi imzalandı. Bu ateşkeste özet olarak şu  hükümler bulunuyordu: Çanakkale ile İstanbul boğazları açılacak ve  buralardaki savunma tesisleri İtilaf Devletlerince işgal edilecekti.  Osmanlı Ordusu terhis edilecek silah ve cephaneleri yabancılara  verilecekti. Donanma teslim edilecek ve belirlenen bir limanda demirli  olarak tutulacaktı. Toros tünelleri yabancı devletlerin işgaline  terkedilecekti. Telsiz-Telgraf Osmanlıların kontrolünden çıkarılacaktı.  Aynı durum demiryolları için de geçerli idi. Ateşkes anlaşmasının en  önemli ve Osmanlılar için en tehlikeli olan yedinci maddesine göre ise  İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durum ortaya çıktığı  zaman stratejik bölgeleri işgal edebileceklerdi.
Mondros Ateşkesi Osmanlı İmparatorluğu'nun teslimi anlamını taşıyordu.  Sadrazam Ahmed İzzet Paşa da anlaşmanın şartlarını ağır buluyordu. Tek  tesellileri Bulgaristan'a daha ağır şartların kabul ettirilmiş  olmasıydı. Mebusan Meclisi anlaşmayı hemen onayladı.
2 Kasım 1918 tarihinde ateşkesin hükümleri Osmanlı Ordusu'na duyurulup  buna uyulması bildirildi. Anlaşmanın 19'uncu maddesine göre Osmanlı  İmparatorluğu'nda bulunan Alman ve Avusturyalılar bir ay içinde Osmanlı  topraklarını terkedeceklerdi. Buna uyan Liman von Sandres kumandayı  Mustafa Kemal'e bırakarak ayrıldı.Ateşkesin yapılması Mustafa Kemal için  bir son değil yeni bir mücadelenin başlangıcı idi. Manastır'daki askerî  okulda iken yakın arkadaşlarına sık sık söylediği ülkesinin kurtuluşu  için yapılması gerekenleri uygulama alanına sokmak için harekete geçme  zamanıydı. Anadolu'daki kuvvetlerin dağıtılmamasını istiyor ve  İstanbul'daki yetkililere küçük bir kuvvet olarak kalsa bile Yıldırım  Orduları grubunun muhafaza edilmesini duyuruyordu. Bu istediği kabul  edilmeyince mücadelesini başka bir biçimde sürdürmeye karar verdi ve  İstanbul'a gitmek için yola çıktı.
Mustafa Kemal'in Adana'dan bindiği tren 1 Kasım 1918 günü Haydarpaşa  istasyonuna gelmiştir. Aynı gün İtilaf Devletlerinin donanmaları da  İstanbul'a gelmiş ve adeta şehri kuşatmıştı. Karşıya geçmek için Mustafa  Kemal'in Haydarpaşa'dan bindiği motor bu yabancı savaş gemilerinin  arasından geçiyordu. Ne var ki koskoca imparatorluk büyük bir hezimete  uğramış her yönü ile çöküntü içine düşmüş olmasına rağmen otuz yedi  yaşındaki genç general ilerisi için ümit doluydu ve gayet sakin bir  şekilde limandaki gemilere bakarak "geldikleri gibi giderler"  diyebiliyordu.
O günlerde İstanbul büyük bir kargaşa içindeydi İttihat ve Terakki'nin  liderleri Talat Cemal ve Enver Paşa'lar kaçmışlar İttihat ve Terakki'nin  milletvekilleri ise canlarını kurtarabilmek sorumluluğu yüklemek için  Maliye Nazırı Cavit Bey'i savaşa girmeyi uygun bulan Şeyhülislam iye  partinin genel sekreterliğini yapmış Fethi beyi hedef olarak  seçmişlerdi. Padişah Sadrazam İzzet Paşa'ya bu üç kişinin kabineden  çekilmesi gerektiğini bildirmişti. İzzet Paşa bunu kabul etmedi ama  kendisine de daha fazla bu görevde kalmayı istemiyordu. Mustafa Kemal  İstanbul'a geldiği gün Rauf Beyle birlikte hemen İzzet Paşa'ya gittiler.  Onun hükümetten istifa etmesine engel olmak istiyorlardı. Osmanlı  Hükümeti emin ellerde olmalı ve birlikte mücadele sürdürmeliydi. Ancak  bu sırada padişah sadrazamlığa Tevfik Paşa'yı atamıştı bile. Bu durumda  yapılacak iş Mebusan Meclisi'ne etkili olmak ve Tevfik Paşa kabinesine  güvenoyu verilmesini engellemekti.
Mustafa Kemal bu konuda çalışmaya başladı. Görüşme olanağı bulduğu  bütün milletvekillerine düşüncesini açıklıyor ve Tevfik Paşa kabinesine  güvenoyu verilmemesini anlatıyordu. Fethi Bey'in aracılığı ile Mecliste  milletvekilleriyle toplu bir konuşma yapma fırsatını dahi buldu. Her  zaman olduğu gibi son derece etkili konuşmuş inandırıcı olmuştu. Ne var  ki sıra oylamaya gelince yine de Tevfik Paşa kabinesine güvenoyu  verdiler. Meclisten istediği sonucu alamayan Mustafa Kemal veliahtlığı  zamanından beri tanıdığı ve birlikte Almanya'ya seyahat ettiği padişaha  başvurmayı düşündü. Vahdettin ile görüşmeye gittiği zaman padişah gayet  kesin bir şekilde ordudaki subayların kendisine bağlı olup olmadıklarını  öğrenmek istemişti. Mustafa Kemal bunun aksine düşünmesinin mümkün  olmadığını söylediği zaman da "sadece bugünü değil yarını da  kastediyorum" cevabını aldı. Bu durumda genç generalin düşündüklerini  sultana açmasına neden kalmamıştı. Padişahın girişeceği bazı hareketler  vardı açıkçası Meclisi kapatmaya karar vermişti 21 Aralık 1918 tarihinde  Osmanlı parlamentosu dağıtıldı.
Bu arada İtilaf Devletleri ateşkes anlaşmasına aykırı olarak ülkenin  pek çok yerini işgal etmeye başlamışlardı. İzmit Eskişehir Afyon Samsun  Batum ve Merzifon'a İngilizler birliklerini çoktan göndermişlerdi.  Halbuki Mondros'taki görüşmelerde İngiliz Amirali Calthrope Rauf Bey'e  söz vermiş ve ülkenin işgal edilmeyeceğini bildirmişti. Ne var ki şimdi  7'inci maddeye dayanarak güvenliklerinin tehliaaae düştüğünü  söylüyorlardı. Özellikle İngiliz Başbakanı Lloyd George Türklere hayat  hakkı tanımak istemiyordu. Yine anlaşma hükümlerine dayanarak İtalyanlar  da Konya Alaşehir ve Afyon'a küçük birlikler göndermişlerdi. Böylece  demiryollarını yönetimleri altına alıyorlardı. Fransızlar da hemen  Adana'ya asker çıkardılar.
Yabancı devletlerin ülkenin çeşitli bölgelerine girmeleri yerli  azınlıkların da devletin çökmesi için el altından ya da açıktan  çalışmalar yapmalarına neden oluyordu. İstanbul Rum Patriğinin  yönetimindeki Mavi Mira Derneği'ne Yunan Kızıl Haçı Göçmenler Komisyonu  da yardımcı olarak illerde çeteler kurup propaganda çalışmaları  yapıyorlar ve Ermeni patriği Zaven Efendi de bunları destekliyordu.  Karadeniz kıyılarında bir Pontus devleti kurmak için de bir dernek  meydana getirilmişti. Öte yandan İngiliz Muhibleri Cemiyeti  İmparatorluğu güya dünyanın en üstün yapıdaki insanları olan  İngilizlerin himayesi altına sokabilme mücadelesine girişmişti. Üstelik  bu cemiyete Hürriyet ve İtilafçılar da katılıyordu. Ali Kemal gibi bir  nazır ve yazar Sait Molla gibi bir softa da bunlarla birlik olmuştu ve  hepsini yöneten de İngiliz Din Adamı Rahip Frew idi. Bunların dışında  Kürt Teali Cemiyeti Teali İslam Cemiyeti gibi ülaaai bir azınlığın eline  geçirme ya da bir din devleti kurma çabalarını sürdürmek isteyenler  vardı.
 
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri