Bizim görüşümüz - ki Halkçılıktır - kuvvetin,  kudretin, egemenliğin idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir,  halkın elinde bulundurulmasıdır. 
Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir ilkesidir.
"Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor  ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak,  yarar ve özgürlüğü eşittir."
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk Ulusu denir." Bu  tanımlamanın içinde halk ile ulus birbiri içinde kaynaşmış ve bir bütünü  oluşturduğu açıkça görülmektedir. Atatürk, ulusumuzun bütün kesimini  "halk" olarak kabul etmiştir. Atatürk: "Türk Ulusu, halk yönetimi olan  Cumhuriyetle yönetilir." düşüncesiyle de halkçı görüşünü ulusçulukla  birlikte Cumhuriyetçilik ilkesine bağlamıştır.
"Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükümetinin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermektir."
Mustafa Kemal'in demokrasi anlayışı, Kemalizm'in en önemli ilkelerinden  olan "Halkçılık"tan da soyutlanamaz. Atatürk başlangıçta Halkçılığı şu  şekilde tanımlıyordu: "Bugünkü varlığımızın asıl niteliği milletin genel  eğilimlerini ispat etmiştir. O da Halkçılık'tır, halk hükümetidir,  hükümetlerin halkın eline geçmesidir." Ama zamanla bu ilkenin de içeriği  gelişti ve Halk Partisi'nin programlarında üç ögeyi içermeye başladı:  Siyasal demokrasi, Yasalar önünde eşitlik, Sınıf çatışmalarının kabul  edilmemesi ve toplumun dayanışma içerisinde gelişmesi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde girişilen reformlar, hep  devleti kurtarmak amacına dönüktü. Oysa Mustafa Kemal, halka güç  kazandırmadan, halka dayanıp onun yaratıcı gücünden yararlanmadan çağdaş  bir topluma ulaşılamayacağının bilincindeydi. 1922'de Meclis  kürsüsünden şunları söylüyordu: "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi,  gerçek üretici olan köylüdür... Diyebilirim ki, bugünkü yıkım ve  yoksulluğun biricik nedeni, bu gerçeğin gafili bulunmuş olmamızdır.  Gerçekten yediyüz yılda beri dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek,  kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yediyüz  yıldan beri emeklerini ellerinden alıp savurduğumuz ve buna karşılık  her zaman aşağılama ve alçaltma ile karşılık verdiğimiz ve bunca özveri  ve bağışlarına karşı iyilik bilmezlik, küstahlık, zorbalıkla uşak  durumuna indirmek istediğimiz bu soylu önünde büyük bir utanç ve  saygıyla gerçek durumumuzu alalım."
Mustafa Kemal, yine Kurtuluş Savaşı yıllarında Meclis önünde yaptığı bir  konuşmada, Halkçılığın toplumsal - ekonomik içeriğini şöyle  açıklıyordu: "Toplumsal uğraş yönünden düşündüğümüz zaman, biz yaşamını,  bağımsızlığını kurtarmak için çalışan kimseleriz, zavallı bir halkız!  Kendimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya zorunlu  olan bir halkız! Bundan ötürü her birimizin hakkı vardır. Yetkisi  vardır. Fakat çalışmakla bir hakkı elde ederiz. Yoksa arka üstü yatmak  ve yaşamını çalışmaktn uzak geçirmek isteyen kişilerin bizim toplumumuz  içerisinde bir hakkı yoktur. O halde söyleyiniz baylar! Halkçılık  toplumsal düzenini emeğine, hukukuna dayatmak isteyen bir toplumsal  uğraştır."
Kemalizm, seçkinciliğe karşı bir ideolojidir. Halkçılık ilkesinden  hareketle yapılan bir çok reform, Osmanlı geleneğinin ürünü olan seçkin -  halk ikilemini aşmaya yöneliktir. Bu amaçla girişilen en önemli  atılımlardan birisi; "Türk Dili'ni yabancı dillerin boyunduruğundan  kurtarmak" amacıyla gerçekleştirilen "Dil Devrimi", yani, dilde  arılaştırma çabalarıdır. Sadece seçkinlerin anladığı Arapça - Farsça  yüklü Osmanlıca terkedilmiş, türetme ile zenginleştirilmiş Türkçe yazın  ve bilim dili olmaya başlamıştır. Aslında öğrenilmesi güç olan eski  yazının yerine latin alfabesinin kabulü, halkın eğitimini kolaylaştırmak  amacını da taşımıştır.
Kemalist Halkçılık, ayrıcalıksız, sınıfsız bir toplum öngörüyordu. Fakat  bu, toplumsal sınıfları kaldırmayı amaçlayan marksist anlamda bir  "egemen sınıf" ve işçi sınıfı bulunmadığı varsayımından hareket  etmekteydi. Öyleyse varolmayan bir sınıf çatışması ve aryrıcalıklı  toplum kesimleri yaratılmamalıydı. Ekonomik gelişmeyi sağlamak için  toplumdaki tüm olanaklar değerlendirilmeye çalışılırken bu beklentiye  ters düşen bir durumun doğması, Kemalizm'in, bir temel özelliğinin  gözden kaçmasına neden olmamalıdır: "Atatürkçülük, herhangi bir sınıfın  egemenliğini reddeden, ılımlı toplumculuğu öngören, her türlü sömürüye  karşı bir dünya görüşüdür. Atatürkçü Halkçılık, yönetimde, siyasada,  kalkınmada, gelirlerin dağılımında, devlet ve ulus olanaklarının  kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaşlar."
"Peki Halk nedir?" sorusunun yanıtı ise şudur: Halk, ayrıcalıklara sahip bulunmayan toplum kesimlerinin toplamıdır!
• Bugün haklı olarak kıvanç duyabileceğimiz bütün başarıların sırrı yeni Türkiye Devleti'nin yapısındadır.
Gerçekte, Türkiye Devleti'nin, bu yeni müessesenin dayandığı esaslar,  nitelik yönünden kendinden önceki tarihi müesseselerin esaslarından  başkadır.
Bunu bir kelime ile ifade etmek lazım gelirse, diyebiliriz ki, yeni  Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. ( 1923 ) 
• Bugünkü varlığımızın temel niteliği milletin genel eğilimini ispat etmiştir, o da halkçılıktır ve halk hükümetidir. ( 1920 ) 
• İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletimizin bizzat  kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile ispat edilmiştir. (  1921 ) 
• Bizim görüşümüz - ki halkçılıktır - kuvvetin, kudretin, egemenliğin  idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde  bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası,  bir ilkesidir. ( 1920 ) 
• Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir halk hükümetidir. Memleket  menfaatlerine ait konularda, milletin fertleri ile hükümet arasında  vazife yönüyle ortaklık vardır. ( 1921 ) 
• Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümettir. Ve lisanımız da bu hükümet, halk hükümeti olarak ifade edilir. ( 1922 ) 
• Ne olduğumuzu bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya  mecbur olan bir halkız! Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır.  Yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka  üstü yatmak ve hayatını çalışmaktan uzak geçirmek isteyen insanların  bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur! O halde...  Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir  toplum sistemidir. ( 1924 ) 
• Bizim halkımızın çıkarları birbirinden farklı sınıf halinde değil;  aksine varlıları ve çalışmalarının sonuçları birbirine lâzım olan  sınıflardan ibarettir. ( 1923 ) 
• Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflandıran oluşmuş değil ve  fakat kişisel ve sosyal hayat için iş bölümü itibarıyla çeşitli  mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (  1931 )
Porf. Dr. Suna Kili , Atatürk Devrimi 
A. Taner Kışlalı - Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
A. Taner Kışlalı - Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
Atatürkçülük , Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, MEGSB Yayınları.
 
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri