"Devrimler yalnız başlar, bitişi diye birşey yoktur." 
"Devrimler, yalnız ve ancak öğretmenlerin kafasında başlar." 
Devrim sözcüğünün anlamı; kısa sürede meydana gelen köklü değişiklikler  demektir. Bu sözcük anlamından esinlenerek devrimi; Devlet eliyle  ülkenin sosyal hayatının ve kurumlarının akla yakın ve ölçülü  yöntemlerle köklü bir şekilde yenileştirilmesidir, şeklinde  tanımlayabiliriz.
Atatürk, kendi ana düşünce ve eylemlerine uygun olarak devrimi şöyle tanımlamaktadır:
"Türk Ulusu'nu, son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak,  yerlerine ulusun en yüksek uygarlık gereksinimlerine uygun olarak  ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları kurmuş olmaktır."
Ayrıca Atatürk "Devrimler için, "Atatürk Devrimleri" denilmesini iyi  karşılamaz ve "Türk Devrimi" diye düzeltirdi." (Prof. Dr. Hikmet Bayur)
Kemalist Devrimcilik İlkesi, Halkçılıkla ve hatta demokrasi anlayışı  ile iç içe bir anlam taşır. Mustafa Kemal'in 1923'te Konya'daki bir  konuşmasında yer alabn şu cümleler, O'nun nasıl bir devrimcilik  anlayışından hareket ettiğini, hiçbir yanlış anlamaya yer vermeyecek  kadar açık bir biçimde sergilemektedir: "Bozuk zihniyetli milletlerde  büyük çoğunluk başka başka hedefe, aydın denen sınıf başka zihniyete  sahiptir. Aydın sınıf telkinle, aydınlatma ile büyük çoğunluğu kendi  amacına göre ikna etmeyi başaramayınca, başka yollara başvurur. Halka  zorbalık etmeye başlar. Başarıya ulaşmak için, aydın sınıfla halkın  zihniyet ve hedefi arasında tabii bir uyum olması gerekir. Yani aydın  sınıfın halka telkin edeceği ilkeler, halkın ruh ve vicdanından alınmış  olmalı. Bu halk bir defa karşısındakinin samimiyetle kendilerine  yardımcı olacaklarına inanırsa her türlü hareketi derhal kabule  hazırdır. Bunun için gençlerin herşeyden evvel millete güven vermesi  gereklidir."
Bu, seçkinciliği açıkça yadsıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla  demokratik yöntemlere büyük önem veren bir devrimcilik anlayışıdır.
Kemalist Devrimcilik anlayışının iki yanı bulunduğunu söyleyebiliriz.  Birinci yanı, eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp,  yerlerine çağın gereksinmelerini karşılayacak kurumları koymakla  ilgilidir. Ama Kemalizm, bununla yetinmemekte, devrimciliği aynı zamanda  sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde anlatmakta ve  kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.
Atatürk, Devrimcilik İlkesinin birinci ögesini şöyle tanımlıyordu:  "Devrim, Türk Milleti'ni son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları  yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini  temin edecek yeni kurumları koymuş olmaktır." Atatürk, yaptığı devrimin  ülkeye kazandırdıklarının korunmasını elbette ki devrimcilik ilkesinin  bir gereği sayıyordu. Ama O'nun açısından sorun o noktada bitmiyordu.  Koşulların değişeceğinin, değişen koşulların yeni kurumları, yeni  atılımları gerektireceğinin bilincindeydi. Bu nedenledir ki, Kemalist  ideolojinin kalıplaşmasına, bir anlamda devrimin dondurulmasına  karşıydı. Koşullara koşut olarak sadece kurumların değil, düşüncelerin  de değişmesinin gerekliliğini biliyordu. İşte bu nedenledir ki,  Kemalizm'in Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "Sürekli Devrimcilik"  anlayışını da yansıtmaktadır.
En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin  bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde  kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Kemalizm'in bu sürekli  devrimcilik anlayışını benimsemeden, sadece Mustafa Kemal'in sağlığında  gerçekleştirdiklerinin bekçiliği ile yetinenleri "Kemalist" ya da  "Atatürkçü" saymak olanaksızdır. 
Kemalizm, sırasıyla siyasal sistemi, hukuk sistemini, eğitim sistemini  ve kültürü laikleştirdi. Bir islam ülkesindeki ilk laik devlet böylece  doğdu. Eğer çok sayıdaki müslüman ülke içinde çağdaş, demokratik bir  hukuk devletine sahip tek ülke "TÜRKİYE" ise, bunun laiklikle bağlantısı  olmadığını öne sürmek elbette ki olanaksızdır. Petrol gibi büyük ve  kolay gelir kaynaklarına sahip olmadığı halde, Türkiye'nin müslüman  ülkeler içinde en sanayileşmişi, en ileri teknolojiye ve çağdaş  ekonomiye ( Bugünlerde krizde olmamıza rağmen ) sahip bulunanı oluşu da  ayrıca düşündürücüdür!
• Türk inkılâbı nedir? Bu inkılâp, kelimenin ilk bakışta ima ettiği  ihtilal anlamından başka, ondan daha geniş bir değişikliği ifade  etmektedir... Milletin varlığını devam ettirmesi için kişileri arasında  düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen şekil ve esasını  değiştirmiş, yani millet, dini ve mezhebi bağlantı yerine, Türk  milliyeti bağıyla kişilerini toplamıştır.
Millet, milletlerarası genel mücadele sahasında hayat sebebi ve kuvvet  sebebi olacak ilim ve vasıtanın ancak çağdaş medeniyette  bulunabileceğini hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır...
Sonuç olarak millet; saydığım değişiklik ve inkılâpların tabii ve  zorunlu gereği olarak, toplum idaresinin ve bütün kanunlarının ancak  dünyaya ait ihtiyaçlarından doğmuş ve ihtiyacın değişme ve gelişmesiyle  devamlı olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyaya ait bir zihniyeti,  hayatı boyunca devam edecek bir idare saymıştır...
Büyük milletimizin hayatının devamında meydana getirdiği bu  değişiklikler, herhangi bir ihtilalden çok fazla, çok yüksek olan en  büyük inkılâplardandır. ( 1925 ) 
• İnkılâp var olan müesseseleri zorla değiştirmek demektir.
Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak  yerlerine, milletin en yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini  sağlayacak yeni müesseseleri koymuş olmaktır...
Devlet hayatında İnkılâp, sosyal durumumuzu da kapsar. ( Laiklik), ( Medeni Kanun), (Demokrasi). ( 1933 ) 
• Uçurum kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı  boğuşmalar... yıllarca süren savaş... ondan sonra, içerde ve dışarda  saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları  başarmak için arasız inkılâplar... İşte Türk genel inkılâbının bir kısa  ifadesi... ( 1935 ) 
• Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi  Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle  uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. 
İnkılâplarımızın ana ilkesi budur. Bu gereği kabul edemeyen zihniyetleri  darmadağın etmek zaruridir, şimdiye kadar milletin beyinlerini  paslandıran, uyuşturan, bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her halde  anlayışlarda varolan uydurma ve boş fikirler tamamen çıkarılacaktır.  Onlar çıkarılmadıkça beyine gerçeğin nurlarını sokmak imkansızdır. (  1925 ) 
• Türkiye'yi derece derece mi ilerletmeli, ani olarak mı? İki sistem  var, biri bilinen büyük Fransız ihtilâlindeki yöntem; rejimler  değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu  tepeler, sol sağı süpürürken bir bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman  geçmiş... Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar  geniş zaman var mı? ( 1922 ) 
• Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa  götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarı  vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım. En ileri demokrasilerde  bile rejimi korumak için, sert tedbirlere müracaat edilmiştir. Bize  gelince, inkılâbı koruyacak tedbirlere daha çok muhtacız. ( 1925 ) 
• Mutlu inkılâbımızın aleyhinde fikir ve his taşıyanları aydınlatmak ve  doğru yolu göstermek, aydınlara düşen milli vazifelerin en önemlisi ve  en birincisidir. ( 1929 ) 
• Türkiye'de doğan inkılâp güneşi yükselerek sıcaklığını yaydıkça, Türk  milletinin kalbi büsbütün dünyanın büyük ve takdire layık eserlerine  karşı sıcak bir sevgiyle dolmuş, bütün ilerleme prensiplerini tamamıyla  benimsemiştir. 
• Her türlü yükselme ve gelişmeye kabiliyetli olan milletimizin sosyal  ve fikri inkılâp adımlarını kısaltmak isteyen engeller mutlaka ortadan  kaldırılmalıdır. ( 1924 ) 
• İnkılâbın hedefini kavramışolanlar daima onu koruyabilecek güçte olacaklardır. ( 1930 ) 
• Gerçek inkılâpçılar onlardır ki, yükselme ve yenilenme inkılâbına  yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime  nüfuz etmesini bilirler. ( 1925 ) 
• İnkılâbın temellerini her gün derinleştirmek, kuvvetlendirmek lâzımdır. ( 1925 )
Porf. Dr. Suna Kili , Atatürk Devrimi 
A. Taner Kışlalı - Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
A. Taner Kışlalı - Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
Atatürkçülük , Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, MEGSB Yayınları.
--
"İktisaden zayıf bir ulus, fakirlik ve sefaletten kurtulamaz. 
Toplumsal ve siyasi felaketten yakasını kurtaramaz." (M.K.Atatürk)
Ulusal ekonomiyi, sağlam temeller üzerine oturtmak amacına yönelik  ekonomik devrim, Atatürkçülük edebiyatına "Devletçilik" deyimi olarak  geçmiş ve Atatürk İlkeleri arasında yerini almıştır.
"Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas  tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha,  ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının  gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen  ilgilendirmektir." (M.K.Atatürk)
Kemalizm'in Devletçilik ilkesini de, Halkçılık ilkesi ile bağlantılı  olarak değerlendirmek gerekir. Yoksul, yüzyıllardır ihmal edilmiş olan  halk nasıl kalkınacak ve hakkettiği çağdaş yaşam düzeyine ulaşacaktır?  Batının gelişmiş toplumlarının nasıl bir yoldan geçerek o noktaya  geldikleri biliniyordu. Bir yandan kendi halklarını, diğer taraftan geri  kalmış ülke halklarını sömürerek bir sermaye birikimi oluşturmuşlardı.  Türkiye'nin kendisi geri kalmış bir ülkeydi. Halkın sırtından bir  sermaye birikimi oluşturulmasına, onun birkaç kuşak daha yoksul  tutulması pahasına bir kalkınmaya ise "Halkçılık" anlayışı karşıydı.
1923 - 1930 yılları arasında, kalkınma için gerekli yatırımları yapması  özel girişimcilerden beklendi. Ama bu işlevi yerine getirmeye özel  kişilerin ne yeterli parası, ne yeterli deneyimleri, ne de yeterli  teknolojik birikimi vardı. Dünyayı sarsan 1929 ekonomik bunalımı ise,  liberal ekonomi politikalarının tam bir başarısızlığını vurguluyordu.  Kemalizm, ülkeyi kalkındırmak, halkı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak  için "Devletçilik" ilkesini benimsedi. Böylece hem üretim arttırılacak,  sanayi gerçekleştirilecek, hem de hakça bir paylaşım yapılacak ve  ekonomik gücü kullanan bir sınıfın halkı ezmesine olanak verilmemiş  olacaktı.
Kemalist tek partinin programında 1935 yılında yapılan düzeltmelerden  sonra, Devletçilik ilkesi şöyle tanımlanıyordu: "Özel çalışma ve  faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde  milleti refaha ve memleketi gelişmişliğe eriştirmek için, milletin genel  ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde, özellikle iktisadi alanda  devleti fiilen ilgilendirmek önemli esaslarımızdandır. İktisat işlerinde  devletin ilgisi fiilen yapıcılık olduğu kadar, özel girişimcileri  teşvik ve yapılanları düzenleme ve denetlemektir."
Kemalist Devletçilik anlayışının, bütün üretim araçlarını devletin  elinde toplamayı öngören marksizm ile kuşkusuz ki hiçbir ilgisi yoktur.  Hızlı bir ekonomik büyümeyi sağlamak için devletin lokomotif görevini  üstlenmesi anlamına geliyordu. Devlet ekonomiye yön verecek, kıt  kaynakların akılcı kullanımını planlayacaktı. Devlet özel girişimcilerin  ilgilenmediği, başarılı olamadığı ya da kamu yararı gördüğü alanlarda  yatırım ve işletmecilik yapacaktı. 
Türkiye başlangıç aşamasında Devletçiliğin iki büyük yararını gördü: Bir  yanda, özellikle altyapı ve sanayi yatırımları sayesinde oldukça hızlı  bir büyüme gerçekleştirirken; diğer tarafta, sanayileşmenin devlet  eliyle oluşumu sayesinde, Türk işçisi, Batı'daki örnekleri gibi insancıl  olmayan koşullar içinde birkaç kuşağın feda edildiğini görmedi. 1929 -  1939 yılları aarasındaki on yılda dünya sanayi üretimi %19 artarken,  Türkiye'de sanayi üretim artışı %96'yı buldu. Sovyetler Birliği ve  Japonya dışında hiçbir ülke, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme  sağlayamadı. Giderek oluşmaya ve büyümeye başalyan sanayi işçisi sınıfı  nasıl hiçbir mücadele vermeden seçme ve seçilme haklarını elde ettiyse;  yüne kan dökülmesine, kuşaklar boyu süren büyük acılar çekilmesine  gerek kalmadan insancıl çalışma koşullarına kavuştu. Kemalist "sürekli  devrimcilik" anlayışını daha sonra sürdürenler, sendikalaşma, grev ve  toplu sözleşme gibi hakları vermek için de işçi sınıfının rejimi  zorlamasını beklemediler. ( Ama uğrunda savaşım vermeden elde edilen  hakların yeterince bilincinde olunmadığını daha sonraki deneyimler  göstermiştir. İşçi sınıfı, ancak elinden alındığı ya da kısıtlandığı  zaman, sahibolduğu hakların ve özgürlüklerin önemini yeterince  kavrayabilmiştir. Demokrasinin beşiği sayılan ülkelerde bile, işçilerin  seçme hakkını elde etmek için nasıl uzun ve kanlı savaşımlar vediği  unutulmamalıdır! )
Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri sosyalizm  teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerinden alınarak tercüme  edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş,  Türkiye'ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur:
Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat  büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok  şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin  eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan  beri kişisel ve özel teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce  yapmak istedi; ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim takip  ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur. ( 1936 )
• "Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas  tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha,  ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının  gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen  ilgilendirmektir." 
• Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri  sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerinden alınarak  tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçlarından  doğmuş, Türkiye'ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur:  
Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat  büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok  şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin  eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan  beri kişisel ve özel teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce  yapmak istedi; ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim takip  ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur. ( 1936 )  
Porf. Dr. Suna Kili , Atatürk Devrimi 
A. Taner Kışlalı - Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
A. Taner Kışlalı - Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
Atatürkçülük , Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, MEGSB Yayınları.
 
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri