Sevgili okurlar; Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk’ün ölüm  yıldönümü 10 Kasım nedeniyle Türkiye sevgisizi bir güruhun “eleştiri”  adı altındaki saldırılarını izlemeye maruz bırakıldık. Elbette ilk kez  olmuyor ama işin tadının kaçtığını söylemeliyim. Buna tahammül etmek  artık çok güçleşiyor.
Tarihi kişilikler
Çok açık ve net söylüyorum. Atatürk eleştirilemez. Sadece Atatürk mü?  Fatih de, Kanuni de, Abdülhamit de eleştirilemez. Hazreti Muhammed de,  Hazreti İsa da, Galile de, Abraham Lincoln de, Churchill de  eleştirilemez. Çünkü bunlar tarihi kişiliklerdir, eleştirilmezler ama  yaptıklarının sonuçları irdelenebilir.
Yaşayan eleştirilir
Eleştiri, henüz yaşayanlara, icraatı olanlara yöneliktir. Çünkü eleştiri  devam etmekte olan hayatın bir parçasıdır ve hatayı düzeltmeye  yöneliktir. Yaptıklarıyla toplumda iz bırakmış olanları eleştiremezsiniz  çünkü o eleştirilerin bir sonucu olmaz. O zaman yapılan eleştiri değil  karalamadır, aşağılamadır, sevgisizliktir.
İnsan Atatürk
Türkiye sevgisizi güruhun en kolay sarıldığı kavramlardan biri “Atatürk  de insandı” söylemi. Bu kavrama dikkat ediniz. Eğer biri söze “Atatürk  de insandı” diye başlıyorsa biliniz ki ona hakaret edecektir,  aşağılamaya kalkacaktır. “Atatürk de insandı” sözü bu çirkin zihniyetin  bir sembolü olmuştur. Bunu biliniz.
Sonuçlar önemlidir
Tarihe mal olmuş, ülkelerinin kaderlerini tayin etmiş kişiler  yaptıklarının sonuçlarıyla değerlendirilir. Batmış bir imparatorluğun  küllerinden yepyeni bir Cumhuriyet yaratan kişinin sigara ve içki içiyor  olmasının hiçbir önemi yoktur. “İnsan Atatürk” yaratmaya ve bunun  üzerinden tartışmaya kalkışmak ahmaklıktır.
Tarih neyi yazar?
Tarih insanlık için önemli işler yapan, çağ değiştiren, devrim  gerçekleştiren insanların “özelini” irdelemez, yaptıklarının sonuçlarına  bakar. Fatih “evlat katline icazetle” değil İstanbul’u fethetmesi ve  İslam’ı Batı sınırlarına dayamasıyla anılır. Churchill’in cinsel tercihi  değildir önemli olan 2. Dünya Savaşı’ndaki stratejisidir.
Atatürk’ün yaptıkları
Atatürk 600 yıl “kul” olarak yaşamış bir toplumu “vatandaş” a  dönüştürmüştür. Kurtuluş Savaşı’nı seçilmiş üyelerden oluşan Türkiye  Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla yapmıştır. Cumhuriyet’i kurmuş,  Osmanlı döneminde denenen ama filizlenemeyen demokrasiyi canlandırmak  için varını yoğunu ortaya koymuştur.
Büyük aldatmaca
İktidarın yarattığı iklim sayesinde palazlanan ve iktidardan nemalanmak  için Türkiye aleyhine olabilecek her şeyin üzerine atlayan bir güruh,  sözde demokrasi adına “her şey konuşulmalı” veya “tarihimizle  yüzleşmeliyiz” aldatmacasıyla halkın kafasını karıştırmaya çalışıyor.  Bunu da “eleştiri” diye adlandırıyor utanmadan.
Neyin eleştirisi
Bu güruh “Demokratik bir ortamda eleştiriden korkmamalıyız” diyor.  Kulağa doğru gibi gelen ve karşı çıkılması zor bir söylem bu. Peki,  eleştiri adı altında söylenen nedir? “Atatürk demokrat değildi. Bir  diktatördü. Cumhuriyet’i halka sormadan kurdu. Dini yok saydı. Üst yapı  devrimleri yaptı.” Sadece saçmalık.
Geldiğimiz nokta
Atatürk’ü eleştiri adı altında karalamaya çalışanlar bunları söyleme  hakkını bile Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve demokrasi sayesinde  bulduklarını unutuyorlar. Eğer Atatürk diktatör olsaydı, demokrasiye  inanmasaydı Türkiye bugünkü demokratik hukuk devleti aşamasına gelebilir  miydi? Gelemezdi tabii.
Cumhuriyet’i kurmak
Sözde eleştiriler konusunda kafama takılan bir nokta var. Bu güruh diyor  ki “Atatürk Cumhuriyeti kurarken halka mı sordu?” Buna “Yok bir de  sorsaydı bari” demeyeceğim ama “siz ne yapmasını tercih ederdiniz” diye  sormak isterim. “Atatürk Cumhuriyet yerine saltanatı mı sürdürseydi”  demek istiyorsunuz?
Sakın prim vermeyin
Son günlerde Atatürk’ü karalamak için ortalığa salınan kimilerinin  eleştiri adı altındaki bu saldırılarına Cumhuriyet’e sahip çıkan,  devrimleri savunan, Atatürk’ü devrimciliği, ilericiliği nedeniyle seven  herkesin asla prim vermemesi ve tuzağa düşmemesi gerekir. Bırakın onlar  kendi hezeyanları ile baş başa kalsın.
Acımız çok büyük
Sevgili okurlar; Van depreminde yaşadığımız büyük acıya, iki gazeteci  arkadaşımızın şehit olmaları da eklenince acımız daha da katmerlendi.  Sadece halkın gerçekleri öğrenebilmesi için doğa koşullarına bile karşı  çıkarak fedakârca çalışan iki arkadaşımızın yerlerinin cennet olduğuna  inanıyorum.
Ders çıkarmalıyız
Bu yaşadığımız büyük trajediden medya olarak da ders çıkarmak  zorundayız. En azından daha büyük yayın organları bu tür felaketlerde,  yerel olanaklardan yararlanma yerine kendi olanaklarını seferber  etmelidirler. Her medya kuruluşu kendi çalışanının can güvenliğinden de  sorumludur, bunun bilincinde olmalıdır.
Otel yerine karavan
Örneğin bu tür doğal afetlerde medya kuruluşları bölgelere gönderdikleri  muhabir ve yazarların donanımlı bir karavanda çalışmasını ve  konaklamasını sağlayabilir. Günümüzde bu tür olanakları kullanmak hiç de  zor değil. İki arkadaşımız için artık çok geç ama hiç olmazsa bundan  sonraki olaylarda bu uygulanabilir.
Akılsızca eylem
Sevgili okurlar, bu pazartesi son olarak hafta sonu yaşadığımız  “akılsızca” terör eyleminden söz etmek istiyorum. Meczup sayılabilecek  genç bir teröristin yarattığı deniz otobüsü kaçırma eylemi yüreklerimizi  ağzımıza getirdi ama korkulan olmadı. Keşke o terörist de sağ  yakalanabilseydi, ama olmadı işte.
Terörün propagandası
Ancak bu olayla “medyada otokontrol” sisteminin de etkili biçimde ilk  kez çalıştığına tanık olduk. Başbakan’ın dayatmasını “emir” kabul eden  medyanın büyük bölümü deniz terörünü “terörün reklamını yapmamak” için  neredeyse görmezden gelmeye çalışması da basın tarihine geçecek  nitelikteydi.
Ne oldu yani?
Bu aslında uzun bir tartışma. Bir terör olayını görmezden gelince ya da  küçültmeye çalışınca terör duruyor mu? Terör örgütleri güç mü yitiriyor?  Emin değilim. Ama deniz terörü sonuçlandığında medyanın bu konudaki  güya sorumlu tavrının da ne kadar saçma sapan olduğu da ortaya çıktı. O  gece vatandaş sağlıklı bilgi almadı, o kadar.
Görmüyoruz da ne oluyor?
Sizlere hafta sonunda bir okur mektubundan söz etmiştim. Bir okurun  “Kentlerdeki terör olaylarında azalma olmadığını, bir gecede 4 yere  molotof atıldığını 20 araç yakıldığını” bildirdiğini yazmıştım. Sonra  araştırdım, hepsi doğruymuş. Oysa bu haberler medyada yer almadı. Ne  oldu, terör azaldı mı?
Devekuşu misali
Medyanın güya sorumlu davranış adı altında terör olaylarını görmezden  gelmesinin pratikte hiçbir yararı yok. Şehit cenazelerindeki dramatik  sahneler belki terör örgütlerine moral veriyordur ama olayları  sakladıkça, teröristlerin daha çarpıcı eylemlere yöneleceğini de  görmemiz gerek. Devekuşu olmanın âlemi yok.
Hepinize iyi haftalar dilerim...
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri
 
 
 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, fotoğrafları, nutukları, mektupları, devrimleri